Kart

2K 200 54
                                    

Diğerleri siteden çıkarken Gökbay bana baktı ve "Niye gitmedin?" diye sordu.

Tebessüm ederek "Çünkü seninle başbaşa arkalarından yürümek istedim." dedim.

"Normalde bundan yanlış bir anlam çıkarıp seninle uğraşırdım ama hiç canım istemiyor."

"Hadi, yürüyelim. Bizimkileri fazla bekletirsek Dilay yine çıldırabilir." dediğimde Gökbay gönülsüzce yüzünü astı.

"Ben gelmesem de olur gibi hissediyorum." dediğinde "Ben öyle hissetmiyorum. Hadi yürü." dedim.

Gökbay istemeye istemeye yürürken "Dilay'dan hoşlanıyorsun, değil mi?" diye sordum.

"Ne fark eder?"

"Gayet de fark eder. Bir insanın duygularından önemli ne var bu hayatta?"

Gökbay birkaç saniye düşündü ve sorarcasına "Sağlığı?" dedi.

Cevap beklemediğim için önce bir duraksadım.

"Evet, mantıklı."

"Bir insan duygusal olarak kötüyse bu sağlığını etkiler." diye ekledim.

Gökbay, "Mantıklı bir nokta." diye mırıldanırken "Uzatmadan duygularını açsan mı ki?" diye sordum.

"Dilay diğer kızlardan farklı hissettirdi. İlk kez böyle hissettim." dedi.

"Onu ilk gördüğünde bile dikkatini çekmişti. Hatırlıyorum." dedim.

"Evet, öyle."

Siteden çıktığımızda Gökbay, "Salla. Sonuçta benden tiksiniyormuş, ondan uzak duracağım." dedi.

"Onları sinirle söyledi. Gerçekten öyle hissettiğini düşünmüyorum."

Dediklerim Gökbay'a inandırıcı gelmemişti.

"Her ona yanaşmaya çalıştığımda beni kendinden uzak tuttu. Benden haz almadığı belli, uğraşmaya lüzum yok."

"Aa! Döverim seni. Dilay'ın huyu öyle. Ne bu karamsarlık?"

Gökbay bana cevap vermediğinde olayı uzatmadım. Sonuçta ne demek istediğimi anlamıştı ve kendisi de duygularının farkındaydı. Bana bu yeterli olurdu. Zaten amaç da Gökbay'ın moralini yükseltip onun duygularını itiraf ettirmekti.

Yürüyüş parkına geldiğimizde çardakta oturan Oflazlara baktım. Dilay biraz daha sakinleşmiş gibi görünüyordu.

"Çözüm bulursan Dilay'ın hoşuna gider ve hatasını anlar. Belki hatası için seninle konuşmak bile isteyebilir." dedim.

"Mesaj alınmıştır." dedi ve çardağa doğru yürümeye başladı.

Çocuğundan gurur duyan bir anne edasıyla Gökbay'a bakıp tebessüm ettim.

Onun arkasından çardağa oturduğumda Oflaz önce Gökbay'a sonra bana baktı. Gökbay ile yaptığım sohbeti tahmin etmişti.

"Biz gelene kadar bir plan yaptınız mı?" diye sordum.

Efkan, "Yalçın'ın cezasının idam olduğu belli. O cezaya götürülürken müdahale edip onu kurtarabileceğimizi düşündük." dedi.

"Yalçın güç sömürücü kafes ile idama götürülür ve koruma en üst seviyede olur. Daha öncesinde olaya müdahale etmemiz lazım." dedim.

"Özel hapishaneyi gözlemlemeyi de düşündük ama ne işimize yarar bilmiyoruz." dedi Meva.

"Özel hapishanenin içerisine girmeyi başaran devamını getirebiliriz bence. İçeriye nasıl gireceğimizi düşünmeliyiz." dedim.

Oflaz, "İçeri girmek bile imkansız. Daha önce hiç görmediğimiz bir hapishanenin içinde Yalçın'ı nasıl bulacağız?" diye sordu.

Cevap veremedim. Burasını düşünmemiştim.

Dilay, "İçeri girdiğimizde de yakalanma şansımız var." dedi.

"Zaten içeriye girmemiz imkansız. Başka bir şey düşünelim." dedim.

Gökbay ilk kez konuşmaya katıldı.

"Aslında."

Duraksadığı sıra herkesin bakışları onu bulmuştu.

Dilay, "Aslında ne?" diye sordu.

"İmkansız değil... İçeriye girebiliriz."

"Nasıl imkansız değil? Kapıda korumalar var. Korumaları aşsak içeri girmek için kart lazım." dedim anlamayarak.

"Kart bulabilirim. Korumaların aklını kaçıracak bir şey bulursak içeri girebiliriz."

Oflaz, "Kart bulmayı ve korumaları aşmayı geçtim. İçeride ne yapacağız?" diye sordu.

"Aldığım kart ile de istediğimiz odaya girip Yalçın'ı arayacağız. Bir zahmet devamını da siz düşünün."

Dilay, "Kartı bulabilirsen ben bizi yakalayan askerleri aklarım." dedi.

Gökbay ayağa kalktı ve "Siz gidip hapishaneyi gözlemleyin. Ben kart bulup geleceğim." dedi.

"Kartı nasıl bulacaksın?" diye sordu Efkan.

"Orası da bana kalsın." diyen Gökbay ile tehlikeli bir iş yapacağını anlamıştım.

"Tehlikeli mi bu yapacağın iş?" diye sordum.

Gökbay bana cevap vermek yerine arkasını dönüp yürümeye başladı.

Güneş Parlarken Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin