Sözlerimin kifayetsiz olduğu bir günün başlangıcına daha geldik.
Morarmış gözlerimin, suskun dilimin ve yorgun kalbimin, sana söyleyecek pek çok şeyi var.
Hangisi dinlemeyi istersen onu senin için konuşturmaya hazırım.
Dersen konuşsun dilin:" sen dışında başkasını konuşmadım."
Dersen konuşsun gözlerin:" sen için döktüm tüm akan gözyaşlarını."
Dersen ki konuşsun kalbin: " seninle beraber attım ve şimdi ise senin yokluğunla yıprandım."
Konuşturucağım bedenimde pek çok organın var. Seni belli kısımlı organlımla sevmedim, içimde ve dışımda arayıp sorabileceğin her bir benliğimle sevdim ben seni.
-Şimdi sorarsan alıyor musun nefes?
-Aldığın nefesten anlam buluyor musun diye?
İnanır mısın ne nefes alıp almadığımın bilincindeyim, nede aldığım nefeslerimin bir anlamının olup olmadığının bilincindeyim.
Ben benliğimi kaybettim.
Bu aralar pek kendimde'de değilim aslında, hani sorsan iyi misin diye?
Ben yine iyiyim derim, sen beni kötü zannetme diye.
Bana şimdi desen ki, ne kadar daha yazacaksın bu sözlerinden ne zaman vazgeçeceksin diye?
-İnan ki bende bilmiyorum. Ne zaman vazgeçerim kendimden, ne zaman vazgeçerim yazmaktan, ne zaman vazgeçerim seni sevmekten, ne zaman vazgeçerim bunlardan.
İnan ki bilmiyorum, bilsemde ne değişecek sorusu var aklımda?
Bizi bu zamanlardakiler mutlu edememişken, gelecekte yanımızda olacağını sandığımız kişiler mi mutlu edecek?
Aslında pek inandırıcı gelmiyor, hani mutluluk kelimesi, hayal kurmak gibi geliyor bir bakıma.
Biz her günümüzde mutluluğun hayaliyle yaşayıp, günün birinde kurduğumuz hayalleride yaşamak için çabalıyoruz.
Bizim hayallerimizde masumdu, sevgimizde masumdu, hisslerimiz ise en masum olanıydı.
Hiç bir zaman içinde ne bir kini, ne bir nefretti, nede bir öfkeyi barındırdı.
En saf duyguları, en temiz niyetti ve en önemlisi en güzel duyguları içinde barındırdı.
Biz kirli bir dünyanın temiz çocuklarıydık...