Hani noldu söyler misin?
Onca boşu boş saf inanışlar barındırdın günlerden, sırtına yüklediğin o ağırlıkların seni felç etmesinden ve yine safça tekrar inanışını değiştiren her hangi bir şey olmadı mı?
Çok mu safsın sen halla?
Sana söyledikleri onca yalan dolu havuzda yüzmekten bunalmadın mı?
Seni boğmasından, nefesiz kalmaktan hatta ölmekten korkmuyor musun, yalan dolu bir havuz da çırpınırken?
Hani tekrar dönse yalan dolu sözleriyle, sahte bakan gözleriyle, yalandan gülen yüzüyle kabullenebilecek misin tekrardan onu?
Eminim, kabullenirsin sen ne de olsa çok safsın. Bu saflığından dolayı da, seni pek çok kişi aptal sanıyor.
Biliyorum, senin tek bir aptalığın var.
Safça inan bir kalbe laf geçiremiyorsun, söylediği her bir cümlede yenik düşüyorsun.
Hani sana onlarca kişi gelse de, sana yaptığı bu hataları saatlerce anlatsalar da sen onun bir gülüşündeki yalanlara inanıyorsun.
Boynun bükük gezmekten yorulmadın mı sen!
Onca yalan dolu sözlere kullak asmaya devam mı edeceksin..?
Fıtratım da var kahrolsun, benim aptalığımın tam da kendisiydi, içinde saf inanışı barındıran bir kalbi taşımak.
Boynumun büküklüğünün ise en güzel tarifiydi. İçinde onca yaranın akan sızısın da saklıydı, aslında saf inanışı barındıran bir kalbin söyleyemediği onlarca acı dolu sözleri...
Hani size de bir hayvanı sevin de diyemeceğim bu zamandan sonra, bende ne kuşlar tanıdım zamanında.
Kanadı kırık, kalbi yaralı, hevesi kursağında kurumuş kuşlar.
O kuşlara uzatılan eller de gördüm, kırılmış kanadını saran, yaralı kalbini iyileştiren, kurumuş hevesine, heves katan.
Tabi bir zaman sonra kanadı kırık, kalbi yaralı, hevesi kursağında kalmış olan o kuşların da, başka kuşlara uçup gittiğinin de seyircisi olduk.
Beraberce uçacağını sandığın kuşların, farklı kuşlarla kanat çırpışını izlemişsindir elbette.
Ondan sonra arkana dönüp baktığın da ise arkanda kalan tek şeyin, zamanını harcadığın kuşların seni harcadığının acı gerçeğini sinirememenin tutkunluğun da kalıyorsun.
Hani öyle bir sevgiye sahip oluyorsun ki, beddua etmeyi bile kendine yediremiyorsun.
Öyle bir mutlu olsun kaygısına giriyorsun ki, kendi mutluğunu zehirlerken.
Onun mutluluğunun yeşermesi için iki avuç duanı dahi esirgemiyorsun ve en sonun da boynunun büküklüğü ile beraber seni takip eden o merhametinle gömülüyorsun, gözyaşı pınarından akan yağmurda.