Haziranın bir sessiz gecesine daha geldim, huzurumu aradan geçen zamanlar içersinde kaybettim ben, bedenen sağlıklı olsam da ruhum çok hasta bu aralar.
Geceleri izlediğim yıldızlara isim verirdim mesela, aralarında en parlağını aradım ama hiç bir yıldız gözlerinin parlaklığını anımsatamadı bir bakıma, izlediğim yolumu aratan kutupyıldızına seslendim!
-İçten içe, ben onun aşkının cehenneminde yandım, ölmeden de cehennemi gözlerinin parlaklığından uzakta yaşadım.
Hani gözlerim açıktı aslında ama gözlerimin görüşünün odağı gözlerimin önünde olmadıkça, karardı bu gözlerim.
Seslendim, yutkundum istemsizce o seslerimi bağırdım!
Sesimi istemeden de yutkundum içme.
Tutamadım gözyaşlarımı geçen her bir dakika içinde.
Susmak aslında çok şey anlatırken, ben istemsizce yutkundum tüm sesimi içime.
Çok güzel bir gülüşüm vardı aslında, manasız sözlerin içinde kayboldu gülüşlerim.
Güzel olduğunu düşünmesemde bir sesim vardı, çıkarmadığım, haykırışlarımı yutkundurduğum bir sesim vardı benim.
Manasız üzüntüler içinde, kaybetim sesimi ben sana.
Uzunca aradım aslında belkide sesinin uzaklığında eşlik ediyordur sesim, sesine.
Sessizliğimin sebebidir belkide, çıkarmadığım sesimin, sesine takılıp kalması.
Sebebidir belkide kaçık uykular arasında, sesisizce akan gözyaşlarının.
Yazmak insana bir bakıma rahatlatıcı geliyor aslında, dilinden çıkaramadıklarını kağıda anlatıyor aslında.
Yorulmuş dilinin, dinleyici oluyor elinden düşmeyen kalemle yazı veriyor, içine yutkundurduğu bütün hisslerini.
Hani bir kitapta bitticek gibi de değil, yazdıkça yazası geliyor.
İçinde istemsizce duygular kamaşıyor, her yeni gününe yeni bir duyguyla uyanıyor.
Gizliyor aslında gülüşlerini, gülüşlerinin arasında saklıydı acı dolu gözyaşları.
Anlatmak bir bakıma dinlediriyor huzura muhtaç ruhunu.
Anlattıkça hafifliyor aslında, kağıtlara, şiirlere, sözlere...
Belki de gözyaşlarının arasında saklı kalıyor, mutluluğu arayan gözyaşları.
Belki de bugünde uyanmayı beceremeyecek yarına, ama arayacak gözleri yarınlara uyanan gözleri.