Her şeye bir çizgiyle başladık. İlk çizgimizi, ilk ayak adımlarımızla başlatık.
Tabi sonra bu ilk öğrendiğimiz kelimelerle devam ediyor, kimisi ilk baba demeye başlarken, kimisi ise anne demeye başlıyor.
En çok hangisi dil de kolay geliyorsa ona alışıyor tabiki de dili.
İlerleyen zaman için de çizgimizin yönü değişiyor tabi.
Çizgimiz, ailemizin bizi bilmediğimiz burada çok bilgi edineceksin dediği öğretim yerine de devam ederken.
Yeni yerde tanımadığımız yüzlerle beraber, çizgimizi çizmeye devam ediyoruz.
Birden farkına varıyoruz ki hiç bilmeden attığımız çizgi, hayatımızı bambaşka bir şekilde renklendiriyor.
Farklı farklı ilgilerimizin olduğunu fark ediyoruz, kimisi kitap kurdu oluyor.
Okumadığı bir kitap dahi bırakmıyor, kimisi beyaz kağıdı tutup durmadan çiziyor.
İçinden ne gelirse çiziyor, çizdiği her bir şeyin derin manaları oluyor.
Kimi kimsesizliği çiziyor, kimi sıcak bir aile ortamını çiziyor, kimi ise sevdiği bir insanı çiziyor...
Hayatındaki çizgi devam ediyor tabii ki de, yeni çizgisi başladığı işin de devam ederken, işin bize verdiği yorgunlukla, hayatımızın çizgisi birden bir kadına yöneliyor.
Kadınla hayatının en derin çizgisini çiziyor, kimseye barındıramadığı duyguları onda yaşarken, hiç kimsenin yanında olmasını istemediği kadar çok fazla onun yanında olmasını istiyor.
Tabi korkuyor kaybetmek, onsuzluktan, yokluğundan.
Hiç kendine bile göstermediği şefkatle ona yaklaşırken, kendini yumuşacık hissediyor.
Hayatının çizgisi birden farklı bir yön kazanırken, hayatına hiç beklemediği bir ışık vuruyor, kendine yeni bir aşk buluyor.
Kendini ve sevdiğini severken, sevgisini birden ikiye bölüyor.
Hayatını yeşerten ikinci aşkıyla beraber, koskocaman bir sevgi bağı oluyor ve tabi hayatının en güzel çizgisiyse orda duruyor.
Hayatının yeşerişiyle birlikte tatlı, güzel, neşeli bir aile ortamıyla hayatının çizgisine noktayı koyuyor.