Bir beden de, iki ayrı parçaya ayrılmışım.
Bir yanım feryat, figan ağlarken. Bir yanım gülüp eğleniyor. Bir yanım uzaklarda bir yerde gülerken, diğer yanım özlediği o yanın hasretin de yanıyor, tutuşuyor.
Bir bedende ikiye ayrılmış olan yanımın hasretin de tütüyor, özlemini çeken diğer yanım...
Bir yanım gülerken aklına geliyor, diğer yanım ne halde diye!
Ben gülerken ağlıyor mu acaba diğer yanım?
Ya da gülüşlerimi hissedip oda gülüyor mu, gülüşlerimden sebep?..
Ben kendi yanımda da bulundurmadım, o küçük kalbimi. Emanet ettim, diğer yanıma. O saklardı her türlü, kötülükten, ona zarar verecek her hangi bir şeyden.
Emanet ettiğim yanımda da, kalbim sayıklıyordu, atığı her bir kalp ritminde, isimini, isminin baş harfini. Saklı bir sürü soruyu barındırıyordu, diğer yanım..
Neden o kadar imkansızlaştı?
Bir bedenin diğer yarısı, bedenden neden bu kadar ayrı kaldı.
Nefes almak o kadar tatlı gelirken, neden aldığı her soluğunda boğuldu?
Neden gece yıldızından, ayından, karanlığından vazgeçip.
Yerini gündüze, güneşe, aydınlığa bırakabiliyorken.
Neden bir yanım, diğer yanımdan vazgeçmiyor?
Neden nefes almak o kadar tatlıyken, soluksuz bırakmayı tercih ediyor..?
Gece olunca yıldız sayma telaşına kapılırdı bir yanım. Saydığı her bir yıldız arasında en parlağını arardı.
Belki anımsatırdı, diğer yarısının gözünden çıkan ışıltıyı ona.
Bir yanının göz altı çeperi çanak olmuşken, dolmuş gözlerinin ıslanmış kirpiklerini silerken.
Diğer yarının ise kuru kirpikleri ve gülünce ölümüş çiçeklere yaşam verecek bir gülüşü saklıyordu içinde...
Burnun sayısız kokuyu işitmiştir. Kokladığı her kokuda belki de kendinden geçmiştir.
Ama hani koklayacağı hiç bir kokun da diğer yanının kokusunu anımsatmayacağınında bilincinde olmuştur.
Koskocaman bir dünya da, kokusuyla, sesiyle, nefesiyle ve her bir zerresiyle bedenime yeni bir dünya oldu.
Günüme doğabilecek hiç bir güneş kadar ısıtamazdı tenimi, gözlerinin o bakışı kadar.
Bedenime oluşturduğun dünyamda, hiç bir güzellik diğer yanım kadar güzel olamazdı, bir yanım senin dünyanda yaşarken...