Beklemek, bazen olmayacağını bile bile beklemek insana güzel geliyor.
Hani birinin yüzünde sahte gülücükler bırakmaktansa, bir imkansızı beklemek daha güzel geliyor.
Belki de bekledin kişiyi görmüşsündür, belki de bekledin kişinin sesini bile çok özlemişsindir.
Tekrardan sesini kullağında şitmeyi beklersin belki.
Tekrardan seni sevmesini beklersin belki ya da hiç sevmemiştir belki en yenisinden sevmesini beklersin.
Gözlerin acı çektiğini görürken, içten içe dualar edersin.
İçindeki dertler içime aksın, üstüne çulanan bu yükler üstüme çullansın.
Hani çektiğin bütün acılar üstüme kalsın, ben belki kalkarım o yüklerin altından.
Hafiflemiş bedeninin, yüklerden arınmış kalbin, belki de sever kalbimi.
Hani kaldıramazsa da o yükleri zayıf bedenim, bilesin ki hafifleysin diye kaldırdığı yüklerin altında boğuldu kaldı bedenim.
Yüzünün bir gülümsemesine dünyaları verirdim de, hani gözünden akacak her bir damla gözyaşına sebep olan her bir insanın canından can gitmesini isterdim.
Daha kendi dertlerinin yükünden kalkamazken, nasıl olur da başkasının derdini dert edinecek bir hale geldin ?
-Bedenim kendi yükünden de şikayetçi değildi zaten.
Benim derdim de, tutuğum yasım da geçer elbet bir gün ama hani kendi derdimden de önemliydi aslında gözünden akacak bir damla gözyaşına sebep olacak o dertlerin.
Yorgun, bitkin ve ölü bir halde geziyorsundur.
Hani öyle bir gülümsemen vardır ki, karşıdan geçen biri için sanki dünyalar senin gibi olmuş bir gülüşü sergilediğini sanar.
Tabi o tatlı, güzel gülüşlerin içinde saklı olan o yorgun gözleri kimse göremez.
Hani bedeninin nasıl bir gölgesi varsa yere yansıyan, insanın da bir gülüşü var herkese güzel gözüken.
Fakat içinde o güzel gülüşte saklı olan tarifi olmayan derin sızılar var...
Nasıl ateşin gölgesi yoksa insan da içinde saklı gözle görülmeyen sızıları var...