Zamanın birinde kafamın içini kalbime bağlayan güler yüzlü melek, kafamın içini kalbime dayandıran enkaza bağladı.
İki farklı enkazın içine girdim. Kafamın içinden çıkamadım enkaz ve hayatta bağlantımın kopuk olduğu kalbimde ki enkaz. Kendime şunu diyorum, evet kafamın içi bir enkaz, yıkıntı ve kapkaranlık ama belki karanlıklara küçük bir ışık sızabilecek belki bugün, belki yarın ama belki bir zaman.
Fakat kalbimin içinde oluşan enkazdan yıkılmış olan o enkaza nerden bir ışık, küçük bir yansıma gelecek inan bilmiyorum.
Fark ettiyseniz ihtimal dahi veremedim. Kalımda oluşan enkaz belki de nefes almama engel olmuyor, aklımda ki enkaz en azından hayatta gören gözlerle bakmama imkan tanıyor.
Fakat kalbimin içinde ki olay bambaşka, hayat bir yerde durmuş, etrafta yaşam belirtisi yok ve her yer kapkaranlık görebilecek gözlere sahibim ama etrafımda görebileceğim bir yer kalmamış.
Yıkıntıların arasında yeni yıkıntılar geliyor fakat sağlam kalmış bina değil, yıkılmış, enkaza dönüşmüş olan binalar tekrardan yıkılmaya başlıyor.
Kapkaranlık enkazın içinde etrafa bakmaya çalışan gözler ve sevgisi içinde ki enkaz da tek parıldayan bir kalp var.
Enkazın için de bir kaç solmuş çiçekler, karanlıkların arasında öten kuşlar ve hayatta umut bağlamaya çalışan bir adam var..
Karanlığın, enkazın için de sesini duyurmaya enkazdan kurtulmak için etrafına gelecek ufacık bir ışığı, solmuş çiçeklerinin tekrardan filizlenmesi için umutla bekleyen bir adam...
Enkazın içinde pişmanlıklarıyla, hattalarıyla ama en temiz duygularıyla bekleyen bir adam var...