Ben bile ilk defa bu sözü nasıl kullanabildiğime inanamıyorum.
Kırılan kalbimin, kırılmış gururumun mu yoksa içimi kasıp kavuran sinirim, sitemimle mi söylüyorum bu sözümü bilmiyorum.
"Keşke adını dahi hiç bilmeseydim..."
Sensiz, senli düşünceler olmadan yaşasaydım keşke yaşamımın belli bir zamanını.
Çok kırdın, çok incittin, hiç var olduğumu görmedin.
Ben vardım, ben diye bir şey vardı.
Sen vardın, sen diye bir şey vardı.
Ama biz yoktuk, biz diye bir şey de yoktu.
Durmadan çabalamalarım gelir aklıma.
Umutlu umutlu beklemelerim.
Seni durmadan düşünmelerim, sensizliği kendime nasıl yaşatırım düşüncelerim.
Kapılıp, sarhoş misali önümü göremedim.
Gözlerini gördüm, gözlerine kapıldım o güzel gözlerin vardı düşlerim de.
Bana söyler misin?
Bu kadar kör ve bu kadar acımasız bir insana dönüşmeyi nasıl başardın..!
Karşın da sana ilgiyi eksitmeyecek, sana sevgiyi eksitmeyecek, sana değerli olduğunu hissettirecek birini görmeyecek kadar nasıl körerdi o gözlerin söyler misin?
Koskoca dünya için de bir tek insanı gören o iki gözü yok saymayı nasıl başardın?
Dünya'sını, erafını görmeyen, etrafı için de sadece gözlerinin için de seni gören o gözleri yok saymayı nasıl başardın söyler misin..?
Ve seni bir o kadar çok sayıklayan bir kalbe, unut sözcüğünü kendisine söylemesine nasıl izin verdin..?
Sen o kadar acımasız, bir o kadar kör bir insan olmayı nasıl başardın...