İki farklı dünyanın içinde yaşıyorum. Bazen dönüp kendime şunu soruyorum; " Ben şimdi nerde yaşıyorum..? " Kalbim nerde olduğumu söylüyorken, kalım nerelere de. Suskun kalıp dilsiz sandıkların da ben hangi dünyanın için de yaşıyordum. İçin de bulunduğum dünya da nefesiz kalmışken, ben hangi dünyam da nefes buluyordum. Kendime şunu soruyorum; ben hangi dünyanın içindeyim?
Nerdeyim, napıyorum ve kim ve ya kimler için canımı sıkıyorum, kalbimi sıkıştırıp kendimi nefesiz bırakıyorum bunca dünya arasında.
Nerde ne hissetmem gerek, tabii siz de çok iyi biliyorsunuz ne hissetiğini bilmiyenlerin, üzüntü duymaya verecek bir mazeretleri de yoktur.
Çünkü ne hissetiğini bilmeyen insanlar, karanlık bir odanın için de her şey de uzakta sessizliklerin için de ve en önemlisi kimsesizliğin eşiğin deki yanlızlıkla başbaşa kalırlar.
Orada fark ederler ki yanların da var olan tek şey kendileri ve kendileriyle beraber olan yanlızlıkları.
Yanlız insanların pek dostu olmaz, yanların da pek arkadaş görmeniz çok nadirdir.
Yanlız insanların en yakın dostu gölgesi ve tavana baktığın da gözlerine yansıyan yıldızları.
Onların hayallerin de süslediği yıldızları gözlerinin için de canlanıyor.
Yanlızığa körer bir insan yıldızları düşlerin de kurar.
Çünkü düşlerinde kurduğu o yıldızları beraber seyredecek kimsesi kalmadığı için düşlerinin için de canlandırdığı yıldızları, gözlerine yansıtıyor.
Ben ise şu an hangi dünya'mın için de olduğunun bile bilincin de değilim.
İki farklı dünyanın için de gidip geliyorum.
Bir dünyamın içine girdim an tozlu yıkık binlerce bina ve o bina enkazının altın da bir adam. Her şeyini kaybetmiş kimsesiz, yanlız bir başına kalmış bir adam var.
Diğer dünyama geçiyorum ve orda da pek bir fark yok yine yıkık binalar, yıkık binaların altında yapayanlız bir adam. Kimsesiz, yanlız, yapayanlız bir adam..
Hangi dünyamın içine girersem gireyim her yerde bir enkazın için de olan bir adamla karşılaşıyorum. Bir adamın elinde papatya çiçeği ve kaşlarına yansıyan bir kolyeyi taşıyor.
Diğer adama dönüp bakıyorum. Bir yazmakla meşgul olduğu kitabı ve kanayan iki çift gözaltı.
İki farklı dünyanın enkazın da kalmış, benzer enkazlardaki o iki adam da gidip geliyorum.
Sorun şu ki beni en çok yoran hangi dünyamın için de kalacağım sorusuydu?
Papatya ve kolye taşıyan adamın dünyasında mı?
Yoksa bir elinde yazmakla meşgul olan ve iki çift gözaltı kanayan adamın dünyasında mı olmalıyım?
Beni belirsizlikler eritiyor ama biliyorum iki farklı dünyamın için de iki farklı adam yaşıyor ve ikisine de gidip geliyorum..
Biliyorum acıları farklı ama enkazları aynı ikisi de farklı acıların benzer enkazlarında yaşıyor...