Kapılmışız bir hissizliğe, bir yorgunluğa, bir çöküntüye...
Kapılıp gitmişiz bizi harabedenlere, körertmişiz gözlerimizi, iyice görmez olmuşuz, göz ucumuzda olup bitten her neyse.
Kapılıp gitmiş zamanlar için de, zamanların birinin de.
Zamanların belki de en güzelydi. İçinde onu barındıran zamanlar, hatıraların en güzeliydi belki de akla geldikçe yüzde tebbesüm oluşturanlar.
Kapılıp gitmişiz çocukça yapılan espirilere, saatlerce ne için güldüğünü bilmeyen iki deliye.
Kapılıp gitmişiz, saatlerce akılımızı kemiren sorulara, cevapsız her bir soruya.
Uzunca da düşünmüşüzdür aklımızı kurcalan her bir soruyu ama lakin ne bir cevap bulmuşuz onca soru için de ne bir soruya anlam katmışız zamanın geçtiği her bir anda.
Uzunca karalamışız kağıtları, defterleri, resimleri...
Kaptırıp gitmişiz kendimizi, belkii de karaladığımız diğer bir sayfadır, üstün de geçmişi barındıran çizgileri saklayan sayfada.
Aklımıza her gelişin de gülmüşüzdür, karalı sayfalar arasında karalı yerde hatıraları barındıran sayfada.
Her bir hatıra da dolmuş gözleri barındırdı. Barındırdığı hatıralar arasın da, özlem dolu günleri, sevgiye muhtaç kalmış bir bedeni ve dahi hatıraları arıyan gözleri kaptırıp gitmiş karalı sayfalar arasında hatıraları aratırcasına. Kaptırıp gitmiş kendini geceyi ışıltısıyla süsleyen aya, gündüzü ışığıyla hayata veren güneşe.
Kaptırıp gitmiş kendini yapraklarının yeşiliyle nefes veren ağaca.
Kaptırıp gitmiş kendini papatyanın kopan her bir yaprağına...