Düşman

14 3 0
                                    

- Beni bırakıp öylece gidecek misin?!

+ Ne yapmamı bekliyordun ki? Elinden tutup markete götürmemi mi?

- Kimim kimsem yok diyorum, bu halde ne yapacağım ben?

Akoe :

- Andrew, bir şey var.

+ Ne?

- Bilmiyorum, ama tuha-

Etraf aniden toz içinde kalmış, Andrew ve Eiri elleri ile yüzlerini tozdan korumaya çalışsa da duman dağıldığında Andrew'in gördüğü şey şaşırtıcıydı.

- Av-cı , işte buradasın.

+ SEN HALA NASIL HAYATTASIN ED?!

- BANA ED DEMEYİ KES ARTIK PİÇ HERİF!

Dedi Zarek ve Andrew'e doğru saldırmaya başladı.

İkili yine savaşa tutuşmuştu, Eiri ne yapacağını bilmesede kenara geçip saklanmaya çabalıyordu.

Zarek'in hala bir kolu olmasa da Andrew'e ayak uydurabiliyor, onu öldürmek için tekrardan elinden gelen her şeyi yapıyordu.

Her ikiside inanılmaz bir öfke ve sinirle birbirine saldırırken Anti-Xan askerleri de onların olduğu bölgeye akın akın gelmeye başladılar.

Andrew durumun kötüleştiğini anladığında Zarek'i savuşturup hemen Eirinin yanına doğru gitmeye başladı.

- Ne yapıyorsun!?

+ (Derin nefes alarak) Kes! Vakit yok elimi tut ve gözlerini kapat!

- Dur n-!?

Eiri ağazını açmaya kalmadan Andrew onun kolundan tutup inanılmaz bir hızla oradan ayrılıp şehire doğru koşmaya başladı.

Gözlerini bir kaç saniye sonra açan Eiri hangi ara şehire geri döndüklerini anlamaya çalıştığı sırada, Andrew onu geri iterek gelen saldırıyı karşılamıştı.

Zarek de peşlerinden gelmiş ve bir kez daha gözü dönmüş şekilde saldırmaya başlamıştı.

Her ikisi de birbirlerine öldüresiye saldırıyor, etrafta ki binaların duvarları  çarpışan kılıçların yaydığı ses dalgalarından dolayı çatlıyordu.

Zarek'in tek kolu olmasına rağmen nasıl böylesine Avcıya saldırabildiği ise Eirinin dikkatini çekmişti.

Zarek sonunda Andrew'i köşeye sıkıştırmayı başarmıştı, Andrew ilk defa bu kadar çaresiz ve köşeye sıkışmış hissediyor, elinden sadece gelen saldırılardan kaçınmak geliyordu.

Elinde ki kılıçları da Zarek tarafından sağa sola atılmış ve kendini sadece ufak bir bıçakla savunmaya çalıştığı sırada Zarek,  Andrew'in sağ elinin üstünde parlak bir taş halde duran Akoeyi ondan söküp atmıştı.

Bunu gören Andrew'in çaresiz bakışlarının hemen ardından nefesi kesilmiş şekilde kenara doğru atıldı.

Orada bulunan ufak bir erkek çocuk, yerdeki Akoe'yi eline alarak taşa biraz bakındı, o sırada Andrew durumu anlayıp çocuğa bakarak;

" Onu bana ver." dedi ve öksürmeye başladı.

Xan ekipleri de ikiliye sonunda yetişmişti, Andrew çocuğun elinde bulunan Akoe'yi geri almak için ona doğru yavaşça yürüsede Zarek ona sürekli engel oluyordu.

Andrew'in gözleri yavaş yavaş kararırken bir kadın sesi ona;

" Henüz zamanın gelmedi, yaşa Andrew, YAŞA!"

dedi ve kendisine saldırmakta olan Zarek'i kenara fırlatıp ufak çocuğa doğru atıldı.

Atılır atılmaz çocuğun ayanın dibine düştü ve kafasını kaldırarak!

"Lütfen ver onu." dedi.

Çocuk neler döndüğünü anlayamadan Zarek gelerek ayağı ile Andrew'in üzerine sertçe bastı ve;

" GEBER AVCI GEBER!" diyerek elindeli kırık kılıcını Andrew'in sırtına sapladı.

Andrew acı ile bağırdıktan sonra Zarek kılıcını onun bedeninden çekerek tekrar ve tekrar ona sapladı.

Andrew inanılmaz şekilde acı ile bağırırken çocukta korkudan oradan hemen uzaklaşıp Anti-Xan askerlerinin arasına girdi.

- Bırak beni Andrew,  bırak ta şunu patam parça edeyim.

+ KES ÇENENİ SAKIN BENİMLE KONUŞMA!

Zarek;
" Kimle konuşuyorsun yine Avcı,  seni kimse kurtaramaz!"

- HADİ ANDREW SAL BENİ, BIRAK BENİ! HADİ BİZ BÜTÜNÜZ BIRAKTA CEHENNEM NEYMİŞ GÖSTEREYİM ONA!

Andrew inanılmaz yüksek sesle bağırarak;

" ÇIK KAFAMDAAAN ÇIK ÇIK ÇIK ÇIK! SESİNE DAYANAMIYORUM ÇIK ARTIK ÇIK ÇIIIK!!!"

Andrew'in sesi öylesine yüksekti ki, çevrede ki tüm binaların camları patlamıştı, askerler ve Zarek elleri ile kulaklarını kapatıyor, Andrew hala inanılmaz yüksek sesle çığlık atıyordu.

Yerden zorla kalktı, sırtında saplı olan kırık kılıcı aldı ve Zarek'in boğazına sokarak kılıcı dik şekilde yukarı doğru çekerek Zarek'in kafasını ortadan ikiye bölmüş oldu.

Herkes korkulu gözlerle Andrew'e bakarken, Andrew nefes nefese kalmış, kafasını arkasına çevirdğinde, sağ gözü tamamen kanla kıpkırmızı şekilde çocuğa bakıyordu.

" Onu bana ver." dedi Andrew.

Askerler silahlarını Andrew 'e doğrulttukları sırada :

" Cidden mi? Cidden ölmeye bu kadar meraklı mısınız? ŞUANA OLAN KADAR HER ŞEYİ SADECE ACILARIMI UNUTMAK İÇİN YAPTIM VE SİZİDE ÖLDÜREREK ACIMA ACI MI KATMAK İSTİYORSUNUZ!?

BEN MUTLU OLMAYI HAK ETMİYORMUYUM?!" dedi.

Yavaşça askerlere doğru ilerledi ve birinin yanına gelerek

" Özür dilerim " dediği gibi askerin kafası ortadan ikiye ayrılması bir oldu.

Eiri kenardan olan biteni korka korka izlerken, Andrew çocuğa doğru yanaştı ve sağ elini Akoe'yi ona geri vermesi için uzattı.

Askerler silahlarını korkarak Avcıya doğrultsa da o saaten sonra yapabilecekleri pek bir şey yoktu.

Çocuk ağlaya ağlaya " Lütfen bana zarar verme!" dese de Avcının içinde bambaşka bir canavar olduğunu bilmiyordu.

Andrew sağ eli ile çocuğu boğazlayıp havaya kaldırdı,  kendisi ne yaptığını bilmiyor gibi görünüyordu.

Eiri saklandığı yerden koşarak Andrew'in yanına geldi, Andrew'in çocuğu tuttuğu kolundan tutarak ufak oğlanı bırakması için direndi.

Lakin Andrew de kolunu kontrol edemiyordu ve " BIRAK ÇOCUĞU AMINA KOYDUĞUM!!" diyerek kendi koluna bağırıyordu.

Herkes şaşkın şaşkın onlara bakarken aniden üstlerine kanlar sıçramıştı ve herkes bir adım kadar geri çekilmişti.

Andrew,  elindeki oğlanın kafasını patlatarak öldürmüştü ve kanları herkesin üzerine gelmişti.

Ağazı açık halde, nefesi düzensiz ve şaşkın bakışlarla ne yapacağını bilemeyen Andrew Akoe yi yerden alıp eline takarak oradan uzaklaştı.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin