Kırık Kapler

2 0 0
                                    

Andrew pencereden atlayarak koşmaya başlamış, Eiri ağlayarak onun arkasından baka kalmıştı.

Dyan, Eiri'nin yanına gelerek elini omuzuna koydu " İyi misin? " dedi.

Eiri ne diyeceğini bilemeden Dyan'nı iterek mutfaktan ayrıldı ve kapıya doğru yöneldi.

Dyan hemen arkasından gelerek:

" Hey! Ne yapıyorsun sen lan?" desede, Eiri kapıyı açarak Andrew'in gittiği yöne doğru koşmaya başladı.

Dyan arkasından bağırarak:

" ARİA! SAKIN O HERİFLE KONUŞMA! BURAYA DÖN!" desede artık iş işten geçmiş, Eiri Andrew'i aramaya gitmişti.

Andrew'in yüzü donuk ve soğuk olsa da, kalbi ve gözleri aksini gösteriyordu.

Şelale gibi akan gözleri, kırık mı kırık taştan kalbi, susmayan beyni... Hepsi ağır geliyor, hepsi Andrew'in canını sıkıyordu.

Yağmur halen son hızında yağarken, Andrew şehrin göbeği sayılabilecek bir yere gelerek, nefes nefese etrafa bakmaya başladı.

Kafelerde oturan insanlar ona bakarak içlerinden " Bu adama ne oldu aceba, peşinde biri mi var ki?" gibi sorular geçiriyordu.

Tüm güçlerini alan Siena yüzünden Andrew, eskisi gibi Xan olmadığı için artık daha kolay ve çabuk yoruluyordu.

Eiri de ona neredeyse yetişmişti, aklından sürekli " Neden böyle oldu ki?" sorusu geçerken, durdu.

Andrew tam karşısından soluk soluğa ona bakıyordu, ters bir şeylerin olduğunu anlamıştı.

İyice izledi Andrew'i, artk Xan enerjisini hissedemiyordu, Eiri'nin onda tek hissettiği şey, hüzün ve sinir di.

Tedirgin ve gergin bir şekilde dudaklarını oynattı, ağazını konuşmak için açsa da, kelimeler bir türlü çıkmıyordu.

Boğazı düğümlenmiş, sanki bir şey ona hata yapmaması için engel oluyormuş gibiydi.

Islak turuncu saçlarını gözlerinin önünden çekti, elleri titriyordu, Andrew'e ne diyeceğini iyi düşünmesi gerekliydi.

Başlatması gereken konuşmayı bir türlü başlatamıyor, sesi nedense çıkmıyordu, çok geçti.

Andrew nefesini düzenledi ve :

" Git Eiri, kendi iyiliğin için benden uzak dur." dedi.

Eiri şaşırdı, sinirlendi, yinede sakinleşerek:

" Çok uzun zaman bekledim seni." dedi ve gözlerini başka yöne kaydırarak Andrew'in yüzüne bakamadı.

Andrew şaşırdı, "uzun zaman?" nasıl yani? Ne kadardır ortada yoktu ki?

Andrew şaşırarak:

" Uzun zaman mı, ne kadar uzun zaman?" dedi.

Eiri'nin gözleri parladı, Andrew ne kadar zamanın geçtiğini bilmiyordu.

" Beş yıl, geldiğinde gördüğün o parti, benim 29. Yaş günü partimdi." dedi Eiri.

Sonunda Andrew'in kafasına dank etmişti. Kos koca beş yıl geçmişti.

Neefrax ile olan savaşında bulundukları, zamandan ve mekandan bağımsız yerde altı üstü bir kaç saat geçirmesi, dünyada beş yıla denk gelmişti.

Dünyaya geri geldiğinde de, bulunduğu yerin hem yabancı hemde tanıdık gelmesinin nedeni ise, buranın beş yıl sonraki Alteris olmasıydı.

Taşlar yerine oturmuştu, kafelerin camlarından bakan insanlar olayların ilginç bir hal alacağını hissediyordu.

Andrew kafasını kaldırdı, tuhaf bir bakışla Eiri'nin gözlerine baktı ve:

" Zamanım olmadan zamanım mı bitmiş yani.

Beklemek sana yaramamış Eiri. " dedi.

Eiri, Andrew'in son sözüne takılmıştı, sinirlenerek:

" Seni beklerken neler yaşadım haberin varmı!?" dedi.

Andrew sesini çıkartmadı, bekledi.

Eiri bağırarak devam etti:

" Sen yokken hayat ne kadar zordu haberin var mı senin?!

Yemek için bir tane ekmek, karnımı doyuracak bir lokma bulamadım ben!

O soğuk günlerde titreye titreye tek başıma uyudum!

Her daim geleceğini ümit ederek yaşadım!

Sonra... Sonra Dyan buldu beni.

Seni halen bekliyordum, üç yıl geçmişti ve sen halen yoktun.

Dyan bana sevgi ile yaklaştı, sayesinde başımı sokacak bir evim, başımı koyacağım yatağım oldu.

Seni beklemeyi bırakmıştım artık.

Dyan seni bana unuttu-"

Andrew bağırarak:

" BENİ SANA UNUTTURDU MU?!

BENİ?!

EİRİ MALMISIN? EV, YATAK FALAN BAHSEDİYORSUN!?

LAN SENİ O HERİFLERİN ELİNDEN ALMASAM ORDA HALEN TECAVÜZ EDLİYORDUN!!!

Şimdi gelmiş, piçin biri seni mutlu etti diye beni mi unuttuğunu söylüyorsun?!

Yazık, cidden yazık.

SENİN İÇİN SAVAŞ TANRISI İLE BİREBİR KAPIŞTIM LAN BEN!

TÜM GÜÇLERİMİ, SİLAHLARIMI KAYBETTİM!!

Şimdi, gelmiş benden vazgeçmişsin.

Sevindim senin adına.

Benle mutlusun sanmıştım, başkası da olur tabi, ne diyebilirim ki dimi?" dedi.

Eiri de bağırarak:

" SONUNDA BİRİNİ SEVMİŞİM VE SEN BUNA MI KARŞI ÇIKIYORSUN YA?!" dedi.

Andrew yanında duran çöpe tekme atarak:

" Peki, sana ışık tanrıçasısın adını layık gördüğüm için ben özür dilerim.

Seni o bok çukurundan keşke hiç çıkartmasaydım.

Şimdi, siktir git Aria, o ufak sevgiline sarıl, onu öp onu sev.

Senin için tanrılarla kapışan adam neye değerki zaten, dimi?" dedi Andrew, Eiri tam bağırarak konuşacaktı ki Andrew arkasını döndü ve:

" Karanlığımın içinde parlayan ışığım olursun sanmıştım, sen ışığın içindeki karanlığı gösterdin bana.

Gözlerimi kamaştırdın, daha kolay dibe batayım diye.

Senden nefret etmek istesem de kalbimin bir yanı tamamen sensin.

O yüzden git, benden uzak dur. Sen, senin için her şeyi yapmaya hazır olan o Andrew'i kaybettin.

Karşına beni almak istiyorsan, artık karşındaki kimseye infası olmayan Avcı olacak.

Elveda Eiri, görüşürüz Aria." dedi ve koşarak oradan uzaklaşmaya başladı.

Eiri dizlerinin üstüne kapaklandı, sinirden ağlamaya başladı.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin