İz

3 0 0
                                    

Andrew, Eiri yi aramaya çıkmış, Aria da Andrew'in peşinden giderek o da Eiri yi aramaya başlamıştı.

Andrew hızlıca etrafta dolandı, akıl almaz bir hızla hateket ediyor, Aria onu göremiyordu bile.

Andrew bir çöplüğün yanına geldi, Eirinin Xan enerjisi burada biraz daha fazlaydı.

Yerdeki kan damlasını fark edince Andrew elini uzatarak enerji var mı yokmu baktı, bu Eirinin kanı idi.

Andrew ayağa kalkarak etrafına dikkatlice baktı, Eirinin enerji izi orada bitiyordu, " Bayıltılarak götürülmüş" diyerek düşündü içinden.

Aria soluk soluğa kalmış, en sonunda Andrew'e yetişmişti. Andrew onu fark edince;

" Peşimden gelme demedim mi sana?" dedi.

Aria soluk soluğa olduğundan nefes alamıyor, cevap veremiyordu.

Soğuk hava da nefes almayı zorlaştırıyor, Arianın gözleri kararıyordu.

Andrew onun cevap veremediğini fark edince yanına gelerek;

" Beni duyuyormusun?" dedi, Aria zor bela kafasını salladı ve onayladı, Andrew devam etti;

" Güzel, nefesi derin al, tüm soğu içine çek, ciğerlerini soğukla doldur ve geri bırak.

Sonra hızlı nefes alarak ciğerlerini ısıt, yap hadi." dedi, Aria umutsuzca Andrew'in dediklerini yaptı.

Bir dakika içinde tekrar nefes alabilir hale geldi, öksürerek;

" Teşekkür ederim." dedi.

Andrew bişe demeden ayağa kalkarak etrafına bakmaya devam etti, Eirinin nereye götürüldüğünü anlamaya çalıştı.

Havanın ısısı, Eirinin geride bıraktığı enerji izi, Eirinin; 1.70 cm ve 55kg olduğunu da hesaba katarak, onu götüren kişi ya çok güçlü birisi ya da bir Xan olduğuna kanât getirdi.

Andrew az daha düşündü, Xanların normal dayanıklılık seviyesi bir insanın iki katıydı.

"Yerdeki kan muhtemelen Eirinin kafasından akmış, Xanların kafası deri kalınlığı açısından en kalın yerdir.

Buna göre; kafasını kanatan kişi %87 oranla bir Xan, kas gücü en yüksek sıradan bir insan bile bunu yapamaz, hem bu kan biraz çapraz düşmüş.

Bu da Eirinin kafasına kesini bir şey ile vurulduğunı gösteriyor.

Buraya kadar tamam, peki nereye götürdüler Eiri yi?" dedi.

Aria nın ağazı açıktı, bu kadar kısa süre içinde böylesine hızlı bir değerlendirme inanılmazdı.

Aria tabi daha ufak olduğundan bu değerlendirmenin doğru olup olmadığını tam anlamıyordu, ama yinede onun için şaşırtıcı idi.

Andrew yere bağdaş kurarak oturdu ve gözlerini kapadı, ellerini dizlerinin üstüne koyarak odaklandı.

Aria ne yaptığını merak etti ancak Andrew'e bulaşmamıştı, geriden izliyordu.

Andrew odaklanarak Eirinin, enerji izinin tek bir damlasını bile tesbit etmeye çabalıyordu.

İki dakika uğraştıktan sonra buldu, gözleri hemen açılmıştı.

Ayağa kalkarak etrafa baktı, yönünü kestirmeye çalıştı, Aria da Andrew'in bulduğunu anlamıştı ve ;

" Beni de götür!" dedi.

Andrew sesizce odakladı, buldu. Sıçrama pozisyonunu aldı, Aria ya ;

" Önüme geç bebe, gidiyoruz " dedi ve Aria, Andrew'in önüne geçerek ayakta beklemeye başladı.

Andrew derin bir nefes aldı ve öylesine güçlü şekilde ileriye atıldı ki, arkasında bıraktığı asfalt yol paramparça oldu.

Atıldığı sırada da Aria yı kucaklayarak hızdan hasar almasını engelleyip koşmaya başladı.

Arianın ağazı hayretler içinde açıktı, Avcının kollarında ilerliyordu, tüm dünyanın öldürmek için peşinde olduğu adamın.

Ayrıca bu hızda neydi? Xanlar güçlülerdi evet ama Andrew? O en güçlüsüydü.

Arianın manevi babası ona, küçükken tanrıları anlatırdı, bu hız bir insana ait olamazdı onun gözünde.

Arianın içi öylesine rahattı ki, sanki; Avcının kollarında iken hiç bir şey ona zarar veremezmiş gibi geliyordu, içindeki tuhaf rahatsızlık buna karşı gelse de rahatlama hissi ona direniyordu.

Bu pek uzun sürmedi, beş saniye sonra Andrew durdu, Aria gözlerini açtı ve şehrin öteki ucundaki bir kasap'a gelmişlerdi.

Andrew onca yolu beş saniyede mi kat etmişti? Bu inanılmazdı! Aria sesini çıkartamıyor olsa da içindeki çocuk havalara uçuyordu.

Andrew önündeki kapıya bakarak, ciddi bir sesle;

" Bak çocuk, birazdan içerisi kan gölüne dönebilir, içindeki sevinci söndürmek istemezdim ama bu mecburi bir durum.

Ellerim kirlenmesin diye uğraşırken daha çok kana bulanıyorum, öldürmek doğamda varsa bende öldürürüm." dedi.

Arianın suratı biraz düşse de Andrew'i anlıyordu, hiç ses etmeden bekledi. Andrew güçlü bir yumtuk atarak koca kapıyı kırdı ve içeriye girdi.

İçerideki herkes silahlarını çekerek Andrew'e doğrulttu ama ateş etmeden beklediler.

Andrew de demricinin ona özel olarak dövdüğü kılıçlarını çekerek saldırı bekliyordu.

İçeriden gelen kahkaha sesi Andrew'in tuhafına gitmişti, bu kadar komik olan neydi ki?

İçeriden bir adam çıkarak;

" Vay be! Bu Avcı demek. Beyaz saçlı, uzun boylu, yakışıklı bir çocukmuşsun evlat.

Sanırım o turucu kafalı kızı arıyorsun, dimi?" dedi.

Andrew de üslubunu bozmadan;

" Avcı olduğumu nerden biliyorsun, hem o kızla benim ne ilgim var?" dedi.

Adam da;

" Ben pek çok şey bilirim Avcı, buna senin geçmişinde dahil" dedi.

Andrew pek takmadan adama doğru yüksek hızda saldırdı, adam karşılık vererek Andrew'i savurdu.

Diğerleri henüz ne olduğunu anlamadan ikili savaşmaya başladı.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin