Geçmişten Kalan

2 1 0
                                    

Andrew gözlerini kapatıp kendi biliç altına girdiğinde, karanlık ve bomboş bir odada kendini bulmuştu.

Etrafta yavaş ve sesizce yürüyor, eline bir şeylerin denk gelmesi için, kolunu bitaz açmış şekilde etrafı kontrol ediyordu.

Etraf birden aydınlanmıştı, Andrew'in gözünün gördüğü her yer kapılar ile dolmuştu.

Sonsuz bir kapı diyarına dönmüştü. Andrew hiç birine dokunmadan yoluna devam etti.

Her kapının ardından kendi geçmişinden kalan sesler geliyordu, soğukkanlı bir şekilde yoluna devam ederken, kapının birinden bir ses duydu.

Bu ses, Andrew'in Eiri ile ilk karşılaşmasında;

Ona merhamet etmesi için Andrew'e yalvaran adamın korku dolu çığlıkları ve Andrew'in onu öldürmeden döve döve hınç'ını almasını içeriyordu.

Andrew duraksadı, anıları aklına adeta akın etmişti.

Andrew'in başına anlık olarak bir ağrı saplanmıştı, sol eli ile kafasını tutarak hızlıca yoluna devam etti.

Yüzü bu sırada;

Geçmişinden tamamen pişman olan, sinirli ama duygularını belli edemeyen bir haldeydi.

Andrew ilerledikçe kapılar bükülüyor ve yolun sonundaki kapkara olan kapıya doğru eğiliyordu.

Andrew bu kapının ardında olanı çok iyi biliyordu, onu açmak istemese de oraya girmesi ve bazı şeyleri öğremesi lazımdı.

Eli, kapının koluna yavaşça gitti. Derin bir nefes aldı ve " Yine başlıyoruz " der gibi nefesini verdi.

Suratı bir anda öylesine soğuk bir ifade almıştıki, başkaları görse ona "insan" diyemezlerdi.

Kapıyı açarak içeriye girdi, zincir sesleri yavaşça tüm odaya yayıldı. İçerisi karanlık ve iğrenç kokuyordu.

Andrew;

" Senden nefret ediyorum." dedi.

Odanın için hafif aydınlanarak zincirlere bağlı olan şey gözüktü, bu Andrew'in küçüklüğü idi.

Ufak Andrew kafasını kaldırarak;

" Fuara gittik mi?" dedi.

Andrew dişlerini öfke ile sıkarak;

" SENDEN NEFRET EDİYORUM!!" dedi bağırarak.

Ufak Andrew şapşal ve şaşkın bir bakış ile ;

" Elia ile halen oyun oynuyor muyuz? Peki, peki şey!

Kendi arabamız varmı?! Biz arabaları çok severiz, lütfen almış olalım bir tane!"

Andrew sesini çıkartmadan bekledi, uzun beyaz saçları yüzünü kapatıyordu.

Ufak Andrew devam etti;

" Peki annem ve babam nasıl? Bizimle gurur duyuyorlar mı?! Babamı çok özledim, onu görebilir miyim? "

Andrew halen hareket etmiyor, sesini çıkartmıyordu, sadece dişlerini sinirden sıkarak bekliyordu.

Ufak Andrew devam ederek;

" Babam bize gerçeklik gözlüğü aldımı? Lütfen aldı de çok istiyordum ondan! Aldı ise kısa süreliğine deneyebilir miyim?! Lütfen lütfen!

Hmm. Babam şey demişti                            ' Büyüdüğünde sana en sevdiğin oyuncağı alıcam' aldımı? Uzay gemilerini çok seviyorum ondan almıştır umarı-".

Andrew bağırarak;

" KES ÇENENİ!!" dedi. Ufak Andrew'in sözü yarıda kesilmişti. Ufaklık biraz korksa da ;

" Hey ne oldu? Hastamıyız yoksa? " dedi.

Andrew kafasını kaldırdı ve zincire bağlı olan ufaklığının yanına gelerek;

" Senden nefret ediyorum, senden nefret ediyorum, Nefret." dedi.

Bir kaç adım geri çekildi,  elleri ile yüzünü tutarak ;

" Nefret, nefret ediyorum, senden nefret ediyorum, nefret ediyorum,  nefret." diyerek sayıklamaya başladı.

Hızlıca ufaklığın zincirlerinden tutarak onun yüzüne baktı ve ;

" SENDEN!! NEFRET!! EDİYORUM!! NEDEN HALA YAŞADIĞINI BİLMİYORUM!

NEDEN SENİ HALEN İÇİMDE YAŞATTIĞIMI BİLMİYORUM! Öl, geber, biz en kötüsüyüz. Bize yakışan en kötü olan. Biz hiç bir şey hak etmiyoruz. Geber." dedi.

Ufak Andrew şaşkındı, bişe demeden onu izliyordu.

Andrew geri çekildi ve aynı şekilde ayakta durarak gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

Kısık ses ile ;

" Neden o gün, usta Yu'nun eğitim teklifini düşünmeden kabul ettim ki. Hepsinden nefret ediyorum.

Amber dan, Edward dan, Yu dan,  Albert'ten ve geri kalan herkesten nefret ediyorum." dedi Andrew.

Ufak Andrew;

" Kimi seviyorsun peki?" dedi.

Andrew dizlerinin üstüne çökerek göz yaşlarına boğuldu ve ;

" Annemi çok özledim, babamı çok özledim, eski mahallemizi çok özledim. Eski arkadaşlarımı çok özledim.

Şuna bak, bulunduğum yere.

Kaç kişiliğim var bilmiyorum,  duygularımı Zenith yüzünden doğru düzgün ifade edemiyorum.

Çölün ortasında aptal bir yapıda hapisim, hangi gezegende olduğumu bile bilmiyorum.

Karşımda duran, zincire vurduğum ufaklığım duruyor.

Onu öldürsem  yaşatsam mı bilmiyorum.

Ben şuan bir sik bilemiyorum, öfke ve sinirden başka bir şey hissedemiyorum. Zenith'e mi dönüşüyorum bilmiyorum.

Lütfen,  biri bana yardım etsin!" dedi.

Ufak Andrew sesizce onu izledi. Kafasını öne eğdi ve tek gözünden yaş akarken kafasını kaldırarak Andrew'e;

" beni öldürmen şart mı?" dedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Andrew bir an duraksadı, ağazı açıktı ama sesi çıkmıyordu. Ağazını geri kapatarak yumruğunu sıktı ve ;

" Bana engel oluyorsun, Akoe yi ve evreni korumak için vazgeçe bileceğim her şeyden vazgeçmem lazım." dedi.

Ufak Andrew ağlayarak;

" Öylemi?!" dedi ve öksürerek devam etti;

" Duygusuz birisi, ne kadar ilerleyebilir? Duguların olmadan neyi sevebilirsin? Neyden vazgeçmen getektiğini nereden bileceksin ki?" dedi.

Andrew sesizliğini koruyarak yere uzandı ve tavana bakmaya başladı.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin