Geri Dönüş

5 2 0
                                    

Andrew yavaş ve sendeleyerek yürürken kalbi aniden sıkıştı ve göz bebekleri büyümeye başladı.

Bir kaç saniye sonra kafasını kaldırıp etrafına şaşkın şaşkın baktı.

Anladı ki bunca zaman kendinde değildi, arkasını döndü ve yerde kafaları kopmuş halde yatan Xan askerlerinin cesetlerini gördü.

Kılıcından akan kanlar bunu kendisinin yaptığını destekliyordu.

Nasıl bu duruma düştüğünü ve bunca olayın hangi ara yaşandığını anlamasa da en son hatırladığı şeyin Eirinin kaçıp gitmesi olduğunu biliyordu.

Karnında ki koca delik acıyor, ne yapacağını bilmeden etrafta sendeleyerek yürüyordu.

İnşaatan çıkıp yüzüne gün ışı vurunca Andrew gündüzün ne olduğunu unuttuğunu fark etmişti.

Onu rahatsız eden bir şeyler vardı ancak ne olduğunu tam kestiremiyordu.

Gözlerini kapatıp biraz odaklandıktan sonra vücudunda ki tüm yaraları iyileştirmişti ancak bu Xan enerjisinin büyük bir kısmını da harcaması demekti.

Xan enerjisi her Xanda bulunan ve yeteneklerini kullanmalarına olanak tanıyan bir tür besin görevi görür ve Andrew de bu enerjiden normal şartlarda,  diyer Xanlara kıyasla daha az bulunuyor.

Andrew'in daha az Xan enerjisine sahip olmasıda onun, diğer Xanlardan daha fazla hareket edip savaşması ve psikolojisi ile çok daha fazla başa çıkmasından kaynaklanıyor.

Andrew biraz nefes aldıktan ve yaralarını iyileştirdikten sonra içinden bir ses ona bir şeylerin yanlış olduğunu adeta haykırırcasına onu rahatsız etmeye devam ediyordu.

Karnı aç, üstüne doğru dürüst kıyafet kalmayan Andrew ne yapacağını düşünürken, sokakta kafes dövüşü yaptığı zamanlardan kalma belli bir miktar parasını gizli bir yere gömdüğünü hatıraladı.

Onu almaya gitmek her ne kadar mantıklı gelsede büyük bir sorun vardı ki Andrew'in aklına da bu geldi.

Saçları beyaz olduğu için diğer insanlardan daha rahat ayırt edilebilen Andrew,  tüm dünyada aranan ve görüldüğü yerde "vur" emiri olan birisi idi.

Xan enerjisi kalmadığından da kendini kızıl alev ile de ışınlayamaz ve ya hızlıca koşarak oraya varamazdı.

" Neden hep bunlar başıma geliyor ki? "

Yaralarını iyileştirmesine rağmen hala yorgun olan Andrew kimsenin gözüne batmamak için var olan tüm gücü ile koşmaya başlamıştı.

Xan enerjisi neredeyse sıfırı görsede Andrew'in vücudu diğer insanlardan daha güçlü olduğu için, normal bir insandan daha hızlı hareket edebiliyordu.

Bir tazı kadar hızlı olabiliyor ama Xan enerjisi olmadan hızlıca yoruluyordu.

Koşarak bir sokak arasına giren Andrew orada yerde oturmuş uyuşturucu içen yaşlı bir adamla karşılaştı.

Adam ona bakarak :

- Sen şu aranan ucubelerden değil misin?

+ Evet, ben bir ucubeyim.

- Yazık sana evlat, gencecik çocuksun.

+ Acımana ihyacım yok ihtiyar.

- Neye ihtiyacın var peki.

+ Kıyafet ve bir şapka.

- Duydumki seni gören kim olursa,  polise haber ederse çuvalla para vereceklermiş, hapishanede sana güzel kıyafetler vereceklerine eminim...

Dedi ve yaşlı adam bağırmaya başladı. Andrew sinir ve tedirginlikle etrafına bakarak kolaçan etti,  ani bir sesizlik çöktü.

Sokaktan ve ya yakınlardan hiç bir ses gelmiyor, orada sadece ikisi var gibi görünüyordu.

Andrew adama tekrar dönerek

"Vakti kalmamış birine göre sen çok pislik birisin, huzur içinde uyu ihtiyar."

dedi ve yaşlı adam Andrew'in bu sözlerinin üstüne gözlerini kapatarak derin nefes aldı.

Yaşlı adamın başı yavaşça yere doğru süzülürken Andrew etrafını iyice kontrol etti ve az önce kafasını kopardığı adamın üstündeki kıyafetleri kendisi giyerek oradan uzaklaşmaya başladı.

Elindeki kılıçlarını kızıl alev ile yakarak kendine bir cep evren yaratıp oraya gönderdikten sonra,  tekrardan kızıl alevi kullanarak bembeyaz olan saçlarını da, orijinal rengi olan kahverengi ne çevirerek yürümeye başladı.

Yaşlı adamdan aldığı ceketin cebinden bir kaç Nirvon çıkınca en yakın kafeye doğru yol aldı.

**Andrew'in geldiği kafe**

Kafeden içeriye sesiz ve sakince giren Andrew'i görenler,  ondan biraz tiksinmiş gibi görünüyorlardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kafeden içeriye sesiz ve sakince giren Andrew'i görenler,  ondan biraz tiksinmiş gibi görünüyorlardı.

Nedenini anlamak zor değil, sokakta yaşayan birinden kıyafetler alıp giydiği için görüntüsü diğer insanları rahatsız etmişti.

Andrew boş olan köşedeki masaya oturarak garsonun gelmesini bekledi.

Garson yüzü azgın şekilde gelerek Andrew'e dik dik bakıyordu.

Andrew " Ne var?" dediğinde garsonda;

" Buradan gitmenizi rica edeceğim, müşterileri rahatsız ediyorsunuz " dedi.

Andrew,  garsonun kıravatından tutup kendine çekerek gözlerinin içine baktı ve
" Yaşamak istiyorsan bana düzgün davran, parası ne ise vereceğim." dedi ve garsonu bıraktı.

Kormuş biçimde Andrew'in siparişini alan garson hemen oradan uzaklaşarak mutfağa girmişti.

Andrew yemeğini beklerken,  hâlâ onu bazı şeylerin rahatsız ettiğini fark ediyor, bunu nasıl çözeceğine dair kafa patlatıyordu.

Beklerken içine işlenen yoğun bir his onu tedirgin etti, etrafına bakarak yakınlarda askerlerin olup olmadığını kontrol ediyordu ki, rahatsız olduğu bu his ona git gide daha çok yaklaşıyordu.

Kafasını tekrar önüne çevirdiğinde bu hissin kaynağı tam karşısında duruyordu.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin