Güven

7 2 0
                                    

Andrew'in karşısında ona siparişini getiren güzel bir kadındı. Kadın ona bakarak gülüyor ve etrafına ilginç bir koku yayıyordu.

Andrew yinede dikkatlice kadının masasına koyduğu yemeğini biraz koklayarak yemeye başladı. Kadın halen Andrew'in başında duruyor ve ona bakarak gülümsüyordu.

"Komik olan bir şey mi var ?" Dedi Andrew.

Kadın şaşkın şekilde :

"Aslında burada ve bu halde olmana şaşkınım, seni her yerde arıyorlar neden buradasın ki ?" Dedi.

Andrew ayağa kalkıp kadının kolundan tutarak aniden kafenin yanındaki sokağa girdi. Kadın Andrew'in hızına hayret etmişti.

Andrew kadını duvara ters şekilde yasladı, kolunu arkasından bükerek hareket etmesini kısıtladı ve :

+ Sen kimsin? Ve beni nereden tanıyorsun.

- Avcıyı kim tanımaz ki. Ayrıca hızına hayran kaldım.

+ Çene yapmayı kes, sen kimsin.

- Adım Bella Rosalind. Bende senin gibi bir Xanım,  benden korkma.

+ Senden korkmuyorum zaten aptal, gücün zayıf ama yoğun şekilde geliyor neden böyle.

- Xan yeteneğim yaraları iyileştirmekte ondan. Sizin gibi tanrı değilim ben.

+ Tanrı kadar güçlü olduğumu kim çıkarttı.

- Orasını bilmem de baya ateşlisin, canımı acıtmadan acıtıyorsun, sevdim.

+ Pisleşme.

Dedi Andrew ve kadını bıraktı.

Andrew Bellanın sözlerine güvenmiyor, halen bunun bir tuzak olduğunu içten içe düşünüyordu.

Kafasını sağına çevirdiğinde karşı kaldırımda yürüyen birisi dikkatini çekmişti.

Bellada aynı yöne baktı ve ne olduğunu anlamaya çabaladı.

" Eiri?"

Eiri kafasını Andrew'e çevirip baktıktan sonra koşmaya başladı.

Andrew ne olduğunu anlamadı ama eirinin peşinden oda koşmaya başladı.

Eiri şaşırtıcı şekilde hızlıydı, hâlihazırda yaralı olan Andrew de yüksek hızlara çıkamadığından Eiriye yetişmekte zorlanıyordu.

Andrew koşarken ona yetişemeceğini anlayınca ara sokağa girerek kestirme bir yoldan geçmeyi planladı.

Ara sokaktan Eirinin üstüne atladı ve ikili yere düştü.

Eiri ayağa kalkarak

" DEFOL GİT BAŞIMDAN " dedi ve tekrardan koşmaya başladı.

Andrew zar zor ağyağa kalkıp elini duvara yaslayarak nefesini düzenlemeye çalışırken, Bella da arkadan gelerek " Hey iyimisin?!" dedi.

Andrew şaşkın şekilde Eirinin koştuğu yere bakarak " Evet iyiyim" dedi.

"O kimdi ki ? " dedi Bella.

Andrew de " Sanane bundan, rahat bırak beni" dedi.

Bella Andrew'in kolunun altına girerek  sağ elini Andrew'in göğsüne koydu ve elinden mor bir ışık çıkartarak Andrew'i sakinleştirmeye başladı.

Şaşkın şaşkın bakan Andrew bir anda daha iyi hissetmeye başlamıştı, lakin hala Bella ya güvenmiyordu.

" Daha iyi misin ?" dedi Bella. Andrew kafasını Bella ya çevirerek

" Neden bu kadar umrundayım ki?" dedi.

Bellanın yüzü kızarmıştı, biraz kem küm ettikten sonra

" Ben senin hayranınım Avcı" dedi Andrew'e.

Andrew itici bir bakış atarak

" İnsanları öldüren birine hayranlıkmı besliyorsun , salak mısın çatlak mı ?"

Bella sesini çıkartmadı, Andrew'in yanından çekildi ve

" özür dilerim " dedi.

Andrew, Bella ya biraz baktı ve önüne dönerek hızlıca Eirinin gittiği yere doğru hareket etmeye başladı.

Bella Andrew'in ardından baka kalmıştı, Andrew'in sözleri ona ağır gelse de onun haklı olduğunu biliyordu.

Bellanın yüzü gülse de içi içini yiyor, gözünden bir kaç damla yaş yavaşça yüzünden aşağıya süzülüyordu.

Yavaşça Andrew ve Eirinin hareket ettiği yöne doğru ilerlemeye başladı...

Andrew koştukça Eirinin yaydığı Xan enerjisini daha yakından hisseder hale gelmişti.

Bir inşaat alanına geldiğinde ise bu hissi daha da güçlenmişti.

Sesizce içeride Eiriyi aramaya koyuldu. Biraz bakındıktan sonra kulağına ağlama sesleri gelmişti ve Andrew bu sesin kaynağına doğru hareket etmeye başlamıştı.

Bir odanın yanına gelip içeriye baktığında Eirinin bacaklarını karnına doğru çekip elleri ile de kafasını kapatıp ağladığını görmüştü.

Andrew sesizce onun yanına vararak Eirinin yanına oturdu.

" Neden benden kaçıyorsun " diye sordu.

Eiri ses çıkartmadı, Andrew kafasını havaya kaldırdı, inşaatın yıkık tavanından içeri sızan ay ışığı yüzüne vururken derin bir nefes alıp :

" Ben sana bir şey mi yaptım" dedi.

Eiri sesizliğini bozarak:
" Andrew,  sende gördüğüm o korkutucu yanın hala gözümün önünde, uyuyamıyorum, her gözümü kapattığımda karşıma geliyor." dedi.

Andrew durumu az çok anladı, Eiriye dönerek: " Başka içini dökmek istediğin ne var." dedi.

Eiri ise: " Hayatımı düzene sokarım demiştim ama senin yanında olmak her daim yanlız kalacakmışım gibi, sürekli ölecekmişim gibi geliyor, daha bir kaç gündür tanışıyoruz ama bunu şimdiden hissedebiliyorum.

Yanlız kalmak istemiyorum ve senden başka güvenebileceğim kimsem yok." dedi.

Andrew de derin bir nefes alarak :

" İnsanların tüm günahlarını ben çekiyormuşum geliyor.

Çok bir şey istemiyorum, tek isteğim yanlız kalmak, kimsesiz değil.

Ben yalnız kalamıyorum, Akoe bir yandan,  Zenith bir yandan beni rahat bırakmıyorlar.

En azından biri yanındayken onları unutabiliyorum." dedi.

Eiri ıslak gözleri ile Andrew'in gözlerinin içine baktı, gözlerinde ki umutsuzluk ve yalnız kalma isteği o kadar fazlaydı ki dediklerine hak vermeye başlamıştı.

Eiri Andrew'e : " Peki birbirimize nasıl güveneceğiz " dedi.

Andrew ise en sevdiği filozof Sylvestus Marindale den alıntı yaparak :

"... Düşlerin kuyusunda güven hüküm sürer, kalplerde filizlenen umutlara gölge düşürmez " dedi.

Eiri Andrew'in ne demek istediğini gayet iyi anlasa da orada yalnızca ikisi yoktu.

Bella da onları duvarın arkasından dinliyordu ve göz yaşlarını tutamadı, içten içe bellanın siniri artsa da elinden hiç bir şey gelmezdi.

Andrew ve Eiri ayağa kalkıp tokalaşarak yemin etme kararı aldılar.

" Şartlar ne olursa olsun, asla birbirimizi yalnız bırakmayacağız..."

Bella sinirli ve ağlayarak oradan hızla koşarak gitti, Andrew ve Eiri de inşaatan çıkarken ikiside yoğun bir güç tarafından iliklerine kadar korku hissetmişlerdi.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin