Çürük Çilek Kokusu

5 0 0
                                    

Andrew, Xan enerjisini bitirmiş ve yaralı şekilde çölde ki yoluna devam ederken, bir tepe gördü ve oraya çıkıp etrafı gözleme kararı aldı.

Sol kolunu kestiği içinde kanaması durmuyor, nefesi git gide azalıyordu.

Tepeye çıkınca etrafına bakındı ve aşağıda bir kervanın yol aldığını gördü.

Yukarıdan aşağıya bakınca biraz başı dönmüştü,  kan kaybının da buna etkisi vardı tabi.

Bir süre ayakta durmaya çabalasa da en sonunda bedeni pes etmişti, Andrew tepeden aşağıya yuvarlanarak düşmüştü.

Kervandan bir kişi, Andrew'in tepeden yuvarlanarak düştüğünü gördüğünde;

"Durun!" diye bağırarak diğerlerini durdurdu, eli ile işaret ederek tepeden düşen Andrew'i gösterdi.

Herkes bir birine bakarken, onu fark eden kişi Andrew yere düştüğünde yanına koşmaya başladı.

Elinde bir de kılıcı olan bu adam Andrew'in yanına vardığında, ilk olarak onu kılıcı ile kesmeyecek şekilde dürttü, Andrew yaşıyordu.

Kervandan bir kaç kişi daha gelerek aralarında konuşmaya başladılar, bu yabancı onların ırkından değildi.

En sonunda Andrew'i hep birlikte kaldırarak kervanda ki at benzeri bir yaratığın sırtına yerlrştirip yollarına devam ettiler.

Bu sırada Andrew de kendi iç dünyasında, yine beyaz ve binlerce kapıların olduğu o koridordaydı.

Koridorda yürürken yine kapıların ardından kendi anılarına ait sesler geliyor, Andrew'i rahatsız ediyordu.

Biraz dolaştıktan sonra Andrew,  bir kapının önünde durdu ve düşünmeye başladı, içinden " İçeriye girsem mi?" diyordu.

Kapının ardından hiç bir ses gelmiyor, sadece kuru ve sert bir rüzgarın kokusu geliyordu.

Andrew tekrardan içinden

" Bununla baş etmek zorundayım, bunu aşmak zorundayım. " dedi ve odanın kapı kolunu tutarak kapıyı açtı.

Andrew içeriye hiç istemeye istemeye girdi, girer girmezde onu yoğun bir çürümüş çilek kokusu karşıladı.

Andrew kapıyı kapatınca derin br nefes çekerek kendini sakinleştirmeye çabaladı.

Karanlığın içinden bir ses " Andrew? " dedi.

Bir kaç saniye ortam sesizleşti, ışıklar yandı.

Andrew halen sesini çıkartmadan karşısındaki çocuğa bakıyordu.

Karşısındaki kişi Amber dı.

Andrew'in giridği oda tamamen bir çilek bahçesiydi, tek bir fark vardı o da tüm çilekler çürümüş haldeydi.

Andrew ses etmeden yere bağdaş kurtaratak oturdu.

Ufak Amber, Andrew'in erafında gülerek koşmaya ve oynamaya başladı, Andrew halen sesizdi.

Amber onun etrafında oynarken ileriden bir siluet onlara doğru yaklaşıyordu, Andrew onun kim olduğunu biliyordu.

Kafasını kaldırıp ona bakmamıştı , siluet iyice yaklaştı ve Andrew'in karşısına aynı şekilde bağdaş kurarak oturdu.

Kafasını öne eğerek Andrew'in kafasına yasladı ve ;

" Hala burada yaşıyormuyuz?" dedi.

Andrew de " Hıhı" diyerek onayladı, gözünden gelen tek damla yaş ta ona eşlik etmişti.

Kafa kafaya yaslayıp, karşı karşıya oturduğu kişi Amber'ın büyümüş haliydi.

Andrew derin bir nefes aldı ve titrek sesi ile;

" Emanetine, Hançerine sahip çıkamadım, onu kırdım." dedi.

Amber da buruk şekilde gülümseyerek;

" Hançer mi kaldı Andrew?  Ben çoktan öldüm gittim, neden hala beni içinde yaşatıyorsun?

Çilekleri sevdiğimi unutmamışsın, beni çilek bahçesine koymuşsun bu güzel ama sende gördün;

Bu çilekler çürümüş.

Bizim gibi, benim gibi, aynı senin geçmişin gibi çürümüşler.

Seni tanıyorum, hiç bir anını kaldırıp çöpe atamaz, birini kolay kolay unutamazsın.

Ama şuraya baksana, biz buna değer miyiz? Öldürdüğün o kişilere seninde dediğin gibi;

'Buna değer mi?' bizim hak ettiğimiz bu mu Andrew?

Bizi, beni lütfen unut artık, bırak da ölelim, bırak ta rahata erelim?!" dedi.

Andrew'in sesi titredi ve ;

" Özür dilerim, beni ben yapan şeylerden vazgeçmek istemiyorum.

Böyle olmayı bende istemezdim ama en azından bu halde isem, böyle kalmayı tercih ederim.

Beni bu halde tutan kişlerden uzak duramam." dedi.

Amber sinirli şekilde biraz güldü ve;

" Vazgeçmek mi?! Sana vazgeç demiyorum Andrew!

Sana; Bizi artık unutmanı ve burada tutmamanı söylüyorum Andrew !" dedi ve ağlamaya başladı.

Andrew,  o ağlarken sesizce " Özür dilerim" diyerek sayıklamaya başladı.

Amber ağlarken;

" İçinde yaşattığını sandığın kişilerin hepsi, Kalbi atan çürümüş bedenler sadece Andrew!

Hepsinin başında birer ölüm perisi var ve bunun tek suçlusu sensin!" dedi.

O sırada Andrew halen " Özür dilerim " diyerek sayıklamasınA devam ediyordu, bir anda etraf karardı.

Andrew neler olduğunu anlamadan, tepesinden inen bir ışık içinde kaldı ve ortadan kayboldu.

Andrew kendine gelmişti,  gözlerini açtı ve bir odada sargılı halde yattığını gördü.

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin