Bölüm 27

11.7K 659 22
                                    

Arayı açmadan yeni bölüm geliversin o zaman... :)

***

Gonna dance if I want to...

***

BÖLÜM 27:

YAŞAMAK NEYDİ?

Lanet olası aynalı...

Zihnimde bu düşünceyle adım attığım dans salonu en büyük korkularımı, en derin kaygılarımı ve kontrolsüz huzursuzluğumu pekiştirmeye devam ediyordu. Rüzgar'ın peşinden okula girerken ne kadar acınası bir haldeysem, şu an yatağımda bir başıma yatarken belki bin kat daha beter bir durumdaydım.

Yediğim çift kaşarlı tostun yarattığı sahte rahatlık ve Rüzgar'ın sözlerinin verdiği gereksiz özgüven Meriç'le burun buruna geldiğimiz an dağılmamış olsa belki gecem bu kadar da kötü geçmezdi. Ama sevgili partnerimin beni yerin dibine sokan ölümcül bakışları, Alev'in alışılagelmiş aşağılamalarıyla birleşince bir yerden sonra içimdeki savaşçı derbeder bir kız çocuğuna dönüşmüştü. Tuğçe'nin intikam oyunlarından ve Beliz'in alay eder tavrından bahsetmiyordum bile.

Özetle... bir antrenman daha kötü geçemezdi. Buna emindim.

Beyaz cipin ön koltuğunda, ölüm sessizliğinde gerçekleşen eve dönüş yolculuğunda avucuma batırdığım tırnaklarımla ağlamama engel olmuştum. Hatta Meriç o imalı sözleriyle beni koridorda bir başıma bırakıp odasına yürürken bile arsız damlalar sabırla özgür kalacakları anı beklemişler, inatla akmamışlardı.

Oysa şu an...

Üzerimdeki yorgandan, bu yataktan, bu odadan, bu evden, etrafımdaki her şeyden ama her şeyden nefret ediyordum. Özellikle de bu şeylerin Meriç'le bir alakası varsa...

Öfkeyle çeneme kadar çektiğim örtüleri üzerimden atıp o gece bilmem kaçıncı kez yataktan kalktım. Ağlamış, hıçkırıklarımı nevresimlere bastırmış, odanın ortasında ses çıkarmamaya çalışarak tepinmiş yine de uyuyacak kadar yorgun düşmeyi bir türlü başaramamıştım. Saat altıya geliyor olmalıydı ama telefonumun şarjının kasten bitmesine izin verdiğimden tam söyleyemezdim.

En azından Meriç'ten asla gelmeyecek mesajları beklemekten iyi diye söylendim içimden duşa girerken. Sıcak suya rağmen titreyen bedenim hem fiziksel yorgunluktan hem de yaşadığım psikolojik çöküntüden dolayı sızlıyordu. Alnımdan şakaklarıma oradan da ense köküme kadar uzanan ağrıyı gözlerimi kapatarak hafifletmeye çalıştım. Nafileydi... Muhtemelen Alev'in ateşiyle kavrulacağım bir çalışmanın daha sonunda vücudum perte çıkacaktı.

Dünden sonra ayağımın altında oluşmuş yeni su toplarının acısına iyi geldiğinden duştan çıkıp bir süre fayansın üzerinde öylece dikilip kendimi izledim. Güzellik sektörü bu denli mor göz altlarını normale döndürecek bir buluş henüz piyasaya sürmediğinden insana benzemek için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Dişlerimi fırçalarken ben bile bakışlarımı kendi yüzümden kaçıracaktım neredeyse. Berbat hissetmek ve berbat görünmek kavramlarının vücut bulmuş haliydim adeta ve bu durumdan gurur duymuyordum.

Saçımı gelişigüzel toplayıp dolaptan en sıkıcı kıyafetlerimi seçtikten sonra ne yaptığımı idrak edene kadar antrenman çantamı hazırlamaya başlamıştım. Saçmalıyordum. Önceki günden sonra sabah yedide salona dönmek aklı selim birinin son yapacağı şey olmalıydı. Meriç'ten kaçmak isterken kendimi belki de ona en ait olan yere atıyordum göz göre.

AYNALI SALONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin