Bölüm 32

12.6K 580 100
                                    



Can we start to slow it down?
           

***

BÖLÜM 32:

DENİZE DÜŞEN

Bulutlar sizce de fazlasıyla yere yakın değil miydi bugün? Yoksa ben mi gökyüzüne süzülmüştüm de dünya ve gerçekleri küçücük görünüyordu olduğum yerden? Pembe gözlüklerle hayatımı izliyordum sanki. Her şey sihirli, her yer büyülüydü. Tıpkı yanımda oturan adam gibi...

Meriç... diye düşünerek iç geçirdim. Onunla ilgili hayal kurduğumu fark etmiş gibi bakışlarını yoldan üzerime çevirmişti. Gülümseyişi hep böyle güzel miydi yoksa geçirdiğimiz geceden ve bu muhteşem sabahtan sonra gözüme öyle mi gelmeye başlamıştı bilmiyordum. Ama ona bakmak nefes almamı zorlaştırıyordu.

Meriç'le zamanın akışı kuantum fiziğiyle dahi açıklanamayacak kadar karmaşıktı. Çatı katında ettiğimiz kavga yıllar önceymiş gibi geliyor, sabah beni uyandırırken omzuma kondurduğu öpücükse sonsuzluk hissi veriyordu. Tüm yaşanmışlıklar beş boyutlu bir düzlemde birbirine karışmıştı ve ben şu an sadece sol elimin üzerindeki sıcaklığa konsantre olabiliyordum. O sabah Ağva'da Meriç'in kollarında uyanmış, onun kollarında nehrin üzerinde oynaşan güneşi selamlamış, gözlerimi kuş sesleriyle kapatıp bir kez daha onun kollarında açmıştım. Mutsuzluklar tutkuların içinde erirken gözyaşlarım kuruyup toprağa karışmıştı bir kere. Artık sadece sonbahar yağmuru gibi kokuyordu hava. Ve bu bahar dondurucu bir kışın habercisi olsa da damlaların altında dans ederek fırtınanın göbeğine doğru fütursuzca sürükleniyordum.

Önceki gece antrenman sonrası çıktığımız yolculuğun beni şu an olduğum noktaya getireceğini elbette öngörememiştim. Dans ilişkimizi bitirecek konuşmamın sonunda evde karalar bağlamış, geleceğimi düşünüyor olmam gerekirdi şu an. Oysa Ağva'da baş başa geçirdiğimiz tarifsiz gecenin ve eşsiz sabahın ardından beyaz ciple derse doğru tam gaz yol alıyorduk. Meriç daha ağzımı açtığım ilk an beni tesiri altına almamış olsa belki mantıklı açıklamalarımla onu da bu ayrılığın doğruluğuna ikna edebilirdim.

Edememiştim.

Okula girdiğimiz an insanların bakışlarında yakaladığım şaşkınlık kendi yaşadığım şoktan farksız olmadığından onları anlıyordum. Elbette önceki gün olanlar kulaktan kulağa yayılmış, olayın yalan yanlış türlü versiyonları dansçılar arasında dedikodu kazanı kaynamasına neden olmuştu. Şimdi herkes gerçekten mi der gibi bakıyordu bana. Nasıl olduğumu soranların aslen ne düşündüklerini gözlerinden okuyabiliyordum. Gerçekten sana yaptıklarından sonra onunla dans mı edeceksin? demek istiyorlardı. Hele de dudağındaki yara kabak gibi yaşananları gözüne sokarken...

Soyunma odası daha önce görmediğim bir ilgiyle üzerime sorular yağdıran kızlarla doluyordu. Nasıl olmuştu, neden olmuştu, ne yapacaktım? Asıl merak ettiklerinin ben değil de Meriç olduğunun elbette farkındaydım. Prenslerinin bundan böyle benimle dans edip etmeyeceğini merak ediyorlardı. Onun boşa çıkması için beni kasten oracıkta boğabilirlerdi bile. Sürtükler... On dakikanın sonunda kendimi minimum cevapla oradan kurtarıp salona atmayı başarmıştım, ama bu kez de tanıdık yüzler sarmıştı etrafımı.

"Seni merak ettik İrem." demişti Memoji kaygıyla. İkizlerden Kuzey gerçekten endişeli görünüyor, Güney'se yapmaya çalıştığı esprilere rağmen ne durumda olduğumu anlamaya çalışıyordu. Hepsinin aklında aynı soru işareti olduğunu görebiliyordum. Rüzgar'ın benimkilerle buluşan düşünceli bakışları bile kendimi yeniden sorgulamama neden olduğundan benimle konuşmaya yeltenmediği için minnettardım. Korkarım aldığım kararla kendimi de arkadaşlarımı da hayal kırıklığına uğratmıştım. Bıçak gibi kesen sözlerine, acımasız hareketlerine ve gözlerini kör eden hırsına rağmen Meriç'e olan sevgim bir kez daha kendimi aynaların karşısında onun elini tutarken bulmama neden olmuştu. Ve bu kararın sonuçlarını herkesle birlikte ben de görecektim.

AYNALI SALONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin