Hekkese merhabaaaa,
Çılgın, heyecanlı, deli dolu, upuzun bir bölümle geldim! TAM 6500 kelime bu bölüm! Oku oku bitmez :D Yazarken öyle eğlendim ki siz okurken neler yaşayacaksınız çoooook merak ediyorum. Bu bölüm #TEAMCANER'e geliyor. Tam bir "Çıldır! Çıldır! Çıldır!" durumları. Heyecana kapılıp yorum yapmayı unutmayın sakın ha!
** Yarış sahnelerini özellikle multimedia'daki muhteşem şarkıyla dinlemenizi şiddetle öneririm. ben şahsen yazarken hep dinledim. Bu yarışa Muse'dan daha çok yakışacak bir şarkı düşünemiyorum :) Vaktiniz varsa tüm sözleri okumanızı da tavsiye ederim!!!
Hadi şimdilik öpüdüm. Keyifli okumalar.
E.Ç
***
Pressure building
Don't push me!
***
BÖLÜM: +31
KRAL
Bacağımı sallıyordum. Tırnaklarımı kemiriyor, dudaklarımı ısırıyor, saçlarımın uçlarıyla oynuyordum. Seğirmeye başlamış gözümden ya da sağa çeken boynumdan bahsetmiyordum bile. Hayatım boyunca bastırdığım tüm tikler aynı anda ortaya çıkmıştı sanki.
"Daha çok var mı?" dedim sesime de yansıyan bir panikle.
Caner bacaklarının arasında tuttuğu telefona bakıp "On beş dakika." dedi. Sanki daha çok korkmamı istemediğinden gittiğimiz yeri göremeyeyim diye özellikle cipin koca ekranına yansıtmamıştı haritayı. Keşke ona her koşulda stresten kalp krizi geçirmek üzere olduğumu, böyle oyunlarla vakit harcaması gerekmediğini söyleyebilseydim. Bunun yerine midemi içten içe sindiren panik duygusunu bastırıp araladığım camdan başımı uzattım. Temiz deniz havası anında yüzüme çarpmış, nemli rüzgar saçlarımı havalandırmıştı.
En azından artık İstanbul'da olmadığımızı söyleyebilirdim. İki saate yakındır yoldaydık ve en yakın yerleşim yerini ardımızda bırakalı yarım saatten fazla olmuştu. Henüz denizi görmemiş olsak da kokusunu duyabiliyordum. Dar yolu yeşil bir perde gibi çevreleyen ağaçlardan mı bilmiyorum, hava kararmıştı sanki. Belki de kararan benim ruhumdu.
Bir kez daha Rüzgar'a ulaşma umuduyla ismine basıp telefonu kucağıma götürdüm. Kaç defa aramış, kaç tane mesaj atmıştım sayamamıştım, ama sevgilimden bir türlü cevap alamıyordum. Kendi korkularım onun için duyduğum endişeyle birleşip katlanılmaz bir hal almıştı sonunda. Yeniden o boş boş çınlayan la sesini duyarsam sinirden telefonu dişlemeyi düşünüyordum ki daha da berbat bir şey oldu.
"Hat yok!" dedim dehşet içinde. "Telefon çekmiyor!"
Caner kendi önündeki alete bakıp suratını ekşitti. "Evet, doğru söylüyorsun. Bende de gitmiş. Az kaldı neyse ki. Bu yolun sonunda olması lazım evin."
Derdi varış noktamıza ulaşmak olduğundan dünyayla tüm iletişimimizin kesilmiş olması bir sorun olmayabilirdi Caner için, oysa ben "İmdat!" diye bağıracaktım nerdeyse belime kadar camdan sarkıp. Hiş! dedi hemen iç sesim. Bir sakin ol. Kendin istedin buraya gelmeyi. Bir de çocuk gibi inat ettin. Otur oturduğun yerde! Daha nereye gittiğinizi bile bilmiyorsun. Ne bu panik?
Caner'e çaktırmamaya çalışarak derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sahiden de ben istemiştim onun yanında olmayı. Kendim kaşınmış, neyin içine düşeceğimi hesaplamadan ateşe atlayıvermiştim. Ve tam da hak ettiğim gibi bir başımaydım artık. Her zamanki gibi beni kurtaracak prensim de yanımda olmadığına göre aklımı toplayıp göreve odaklanmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNALI SALON
Любовные романы**WATTYS 2020 YENİ YETİŞKİN KAZANANI** Yasak bir aşktan kaçan İrem'in yeni partneri Meriç sayesinde girdiği; birbirinden kusursuz dansçılarıyla ünlü dans okulunda yaşadığı inişli çıkışlı, heyecan, entrika, en çok da aşk ve tutku dolu hayatı... Çünk...