25.4

794 86 12
                                    

Sabah geçirdiğim ölüm tehlikesinden sonra akşam hayata geri döndürülmüş ve mutlu mesut kocacığımla vakit geçirmekle meşguldüm. Saat on bir civarı falandı ve ikimizde odada durmaktan sıkılmıştık. Yani bazı işleri hallettikten sonra bu sıkıntı gelmişti tabii, o işlerin detaylarına değinmeyecektim çünlü kocamla özelim bana aitti.

İkimizde duş almış bir şekilde televizyon izlemekteydik ve benim ayaklarım Alparslan'ın kucağına uzatılmış, sabah saatlerce yürümenin ödülü olarak masaj keyfini çıkarıyordu.

Kocamın onu masör yapmama dair hiçbir şikayeti bulunmamaktaydı. Kocam melek gibi adamdı ve bu beni arada korkutuyordu. Benim kadar şerefsiz bir kızın bu kadar mükemmel olan Alparslan Ertürk'e sahip olması ilahi adaletsizlikti arkadaşlar lakin yapacak bir şey yoktu.

"Otelin etkinliklerine falan mı katılsak bebeğim?" Alparslan odaklandığı diziden bakışlarını ayırıp bana döndü. "Cenk'e sorayım bir ne varmış o bilir. Malum yalnızların kralı olduğu için her etkinliğe katılıyor. Cenk ve Beril işi ne oldu bu arada, çöpçatan şti ltd ortağım?"

Başarısızlıkla dolu bir şekilde iç geçirdim. "Hayatım biz duruma el atamadan bunlar abi kardeş olmuş. Çöpçatan ltd şti henüz o kadar güçlü değil. Başka çiftler üretiriz birlikte artık, ne diyeyim."

"Üzücü ama yapacak bir şey yok. Cenk diyor ki bu gece göl kenarı, kamp ateşinde s'mores etkinliği varmış."

Aman yarabbi. Hemen gidiyoruz. "Montunu giy kocacığım, yemek varsa bu kadın hemen oraya ışınlanır." Birkaç dakikaya kalmaz ikimizde kışlık kabarık montlarımızı giymiş, kar botlarımızı ayağımıza geçirmiştik. Buraya itüden birkaç arkadaşla beraber gelmiştik ve Beril salağını da getirmeye çalışsam da başarısız olmuştum. O hain köpek daha başlamamış yeni dönem derslerine çalışmam lazım diyerek beni ekmişti. Pislik. O yüzden buraya Tuğrul, Tuğrul'un yakın arkadaşları Kübra, Mehmet, Yasin, sonra benim biricik Alparslan'ım, başka bir zengin arkadaşımız Burak, onun sevgilisi Ece ve onun arkadaşı Yaren diye bir kızla gelmiştik. Maalesef ki okul etkinliği olsa da otel az çok lüks olduğundan fiyatlar genel olarak öğrenci bütçesi üstündeydi, bu sebeple benim can ciğer gurbetçilerim bize bu gezide katılamamıştı. Kalan gelenleri ise tanımıyordum, onlarda itüdendi fakat ilgimi çeken tipler değillerdi. Burak ile az çok konuşmuşluğum vardı, oradan tanıdığım kadarıyla pek benim kafamda olmasa da Alparslan ile iyi anlaşabilen bir çocuktu. Ece ise baya tatlı bir kızdı. Anime karalterlerine benziyordu. Fakat bu Ece'nin arkadaşı olan Yaren'e karşı anlamadığım bir antisempatiliğim vardı. Kızda bir şeyler sürekli beni itiyordu. Ana sebebi geliş yolunda ve kaldığımız iki gündür işinin gücünün Tuğrul'a yavşamak olması olabilirdi. Lakin çok düşük bir ihtimal.

Ah ah, turşusunu kuracağım dediğim Tuğrul'umu ellere kaptıramazdım.

O kızı bir şekilde elemem lazımdı ama nasıl yapacaktım bilmiyordum. Her neyse.

On dakikaya kalmaz göle ulaşıp ateşin kenarına yayılmış bizimkileri bulmuştuk. Tuğrul gözlerini telefonundan ayırmıyor, yanındaki Yaren denilen kızın sürekli onunla konuşma çabalarını geçiştiriyordu. Cenk'in de işi gücü snap atmak olmuş, özellikle geldiğimiz andan beri hepimizi çekip sapık gibi medyaya yayıyordu. Sayesinde magazinde tatil keyfi yapan zengin varisler olarak adımız geçiyordu. Tabii ben artık varis değildim, sahiptim. Şirketimi de buraya gelirken her zamanki emin ellere bırakmıştım. Yavuz abim sayesinde gözüm asla arkada kalmıyordu.

Kenarda duran çubuklara uzanıp marshmellow kasesinden bir avuç yürüttüm. Kusura bakmayın ama ben oburdum, hiç öyle ay bir tanesinde kaç kalori var acaba diyerek yarım porsiyon yiyecek bir kız falan değildim.

Alparslan bu halime gülerek bakıp kendi çubuğuna da birkaç tane batırdı.

Çubuğa batırdığım marshmellowları eritmekle meşgulken gözlerim Tuğrul'un koluna yapışma çabasında olan Yaren'e gereğinden uzun bir süre takıldı ve güzelim marshemllowlarım kömüre dönüştü. Tabii bu da benim için Yaren'i boğmak adına yeterli sebep demekti ama kocacığım bu halimi fark etmiş olsa gerek ki ben onların yanına ışınlanmadan hemen hareketimi vücudumu bacaklarının arasına kıstırarak kısıtladı ve şişe yeni marshmellowlar geçirdi.

"Hayırdır Aden, Tuğrul'a kafa göz dalacak gibi duruyorsun. Veya Tuğrul'a yapışan Yaren'e mi?" Bilmiş bilmiş sırıtan Cenk'e gözlerimi kısarak baktım ve resmen tısladım: "Sen neler karıştırıyorsun o sinsi gülümsemenle?"

Valla bu çocukla tanıştığım günden beri kendimin erkek versiyonu olduğunu keşfetmem, ona karşı her zaman şüphe beslememe sebebiyet veriyordu.

Benden bahsediyorduk. İşin içinde sinsi, pislik bir şey olmalıydı.

"Ben mi? Ben ne karıştırabilirim canım, senin gibi dahiyane bir çöpçatanın yanında lafım mı geçer?"

Allah Allah, bu bir şeylerin peşindeydi ama şuan donmuş beynimin de etkisiyle odaklanamıyordum. Üzücü ama Aden Rose Ertürk bugün için beynini çalıştırma kotasını doldurmuş bulunuyor arkadaşlar. Gecenin bu saatlerinde kendi aklımı kapalı moda olaraktan tümüyle kocama sığınıyorum çünkü kendisi hayat eşim olarak seçtiğim insan evladı.

"Alparslan ben artık sana emanetim yiğidim, beynim yoruldu, off moda geçiyorum. Beni beslemeyi unutma."

Gözlerimi kapatıp ateşin, bir köşede çalınan gitarın, çeneleri altın günü teyzeleri kadar düşük Cenk ve etrafındakilerin sesini yok edip sadece başımı yasladığım göğüsteki kalp atışlarına odaklandım.

Aynı andan aşağılardan midesinin de çalıştığına dair sesler geliyordu tabii. Veya bağırsaklarının. Ama her neyse. Burada sevdiceğimin kalp seslerine odaklanmak daha romantik bir seçenek gibi gözüküyor.

"Seni beslememek mi? Sen açlıktan ölürsen ben nasıl yaşarım Aden'im?" Laubali ses tonu dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi sağlarken elimle kucağımdaki elini kavradım.

"Lütfen can sağlığımız için daha fazla cıvıklaşma Alparslan'ım. Yoksa intihar etmem işten bile değil."

Cevap olarak alnıma yanağını yaslamakla yetindi. Of şu soğuk havalarda ne işe yarıyordu bir adet sevgili, aşık, koca, kısacası hayat eşi.

Olmayan varsa gittin kalın, içinde kaybolabileceği kazak alsın, aynı etkiyi gösterir.

StalkerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin