Gözlerimi batmakta olan güneşten ayırıp balkonda yayıldığı koltukta uyuyakalmış olan adama çevirdim. Uykucu da Alparslan'ın bu pozisyonundan istifade edip hemen onun sıcak karnında yerleşik hayata geçmişti.
En sevdiğim insan ile en sevdiğim hayvan tanesinin bu halini hemen kaydettim tabii ki.
Hayatımız sonsuza kadar huzurlu olmayacaktı veya şuan ki kadar kusursuz.Arada bir durup durup düşünüyor ve kendime korku filmi senaryoları çiziyordum. Dünya korkunçtu ve etrafımda gerçekleşen çoğu şey benim kontrolüm dışındaydı.
Bir gün Alparslan'ın olmadığı bir eve gelmek var olan en kötü senaryomdu ve gerçekleşme ihtimalini asla sıfırlayamıyordum. Yüzde 0.001 olsa bile oradaydı.
Durduk yere gözlerim dolunca yüzüme yasladığım avuçlarımın tersi ile yaşlarımı sildim ve kendi kendime güldüm.
Yılların çatlak Aden'i üç dakikada kendini dram moduna sokmuş üstüne salya sümük ağlamaya başlayacaktı resmen. Belli ki reglim bu hafta aramıza teşrif edecekti.
Güneş iyice gökyüzünde kaybolup arkasında karamsar bir aydınlık bıraktığında ayaklandım ve akşam yemeği için dolapta tupperwareler içinde depo gibi dizilmiş ev yemeklerini ısıtmaya niyetlendim.
Kesinlikle boş yere savunma yapmanın anlamı yoktu. Yemek yapma özürlüsüydüm ve imkanımız olduğu sürece Ayşe teyze yemeklerimizi yapıyor, o da yoksa annem yapıyor o da hiç yoksa sevgili yemeksepeti veya dondurulmuş gıdalar bizi hayata bağlıyordu.
Kendimizi zehirlemektense bunlarla yetiniyorduk.
Mezun olmamızın üstünden iki sene geçmişti, ben şirket işleri ile iyiden iyiye haşır neşir olmaya başlamıştım, Alparslan da sahada tecrübe kazanmak adına şantiyelerde sürünüyordu işte. Gerçi kendi patronu olduğu şantiyede kimsenin baskısına maruz kalmıyordu ama şantiyedeki fiziksel aktiviteler bile yiğidimin akşam eve geldiğinde koltuğa yığılmasına sebep veriyordu.
Ben de her zaman bu fırsatı değerlendiriyordum elbette. Bahsettiğim değerlendirme yanlış anlaşılmasın, Alparslan'ı canımın istediği gibi taciz etmek değil. Televizyonda istediğim her şeyi izleyebilmek. Çünkü beş dakikaya kalmaz Alparslan uyuya kalıyordu. Ama yine de Alparslan'ın baklavalarını elimin altımda tutuyordum. Canım sıkıldı mı ellemek için.
Üzücü olan şey ise şuydu: Alparslan'ın spor yapmaya vakti kalmıyordu ve yavaş yavaş o baklavalara veda ediyorduk... Ay söylemek bile kalbimi acıttı. Neyse en azından adam göbek bağlamıyor.
Ama baklavalar...
Tavadan yanık kokusu gelmeye başlayınca kendimi içimden tokatlayıp bu dertleri geride bıraktım ve yemeği karıştırdım. Pişmiş yemeği bile yakmak bana özel bir maharetti, aferin Aden.
Birkaç dakika sonra tavadaki lazanyayı tabaklara koydum ve fırını açıp soğumamaları için orada bıraktım. En azından buna aklımız yetiyordu. Şimdi çorba ısıtmaya gidelim. Bam bam bam, çorbamızı ezogelin olarak seçiyorum.
Kaptan tavaya dökerken yüzüme sıçrayan ezogelin içimde gereksiz bir kin oluştursa da ondan intikam almadım. Zaten birazdan kaynayacaktı. Puahahhaha.
Aden bahsettiğin şey bir çorba, haberin var umarım.
Kes iç ses. Kes.
Görüldüğü üzere uzun süredir kimsenin hayatını şeytanlıklarım ile meşgul edemiyorum...
Balkona gidip ilk Uykucunun yumuşacık tüylerini okşadım ve o şişmanı Alparslan'ın üzerinden indirdim. Alparslan'ı uyandırmama gerek kalmadan karnından beş kiloya yakın bir ağırlık gittiği için kendisi uyandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stalker
HumorHayata bir Aden Rose Heard molası. Tanıtım: Nasıl olmuştu ben de bilmiyordum. Senelerin stalker'ı ben, sahte hesabımdan sahte bir hesap tarafından stalklanmış ve ifşa yemiştim. Şaka gibiydi. İsminin hatırına cevap verdiğim sahte hesabı hayatıma alma...