KIMB -67-

1.1K 105 56
                                    

Bir sonraki bölüm olaylar başlıyor, size ufak bir spoi. Dylan'ın babasının, Dylan'ın arkasından çevirdiği işler yavaş yavaş ortaya çıkacak.

Oy SINIRI 50. Bol bol yorum da istiyorum.

İyi okumalar!















Bölüm Altmış Yedi: "Tablo"

Sırılsıklam olmuştum. Adımlarım boş sokakta yankılanırken kaç saattir yürüdüğümü bilmiyordum. Ama nereye gittiğimin farkındaydım.

Şimşek çaktı ilk, ardından gökyüzünü gürültü doldurdu. Başımı kaldırdım ve, "Beth David Mezarlığı" yazısı gözlerime ilişti. Elimdeki ıslanmış buketi daha sıkı tuttum.

İçeri adımlayıp, bir kere bile gelmeme rağmen ezbere bildiğim yolu ilerlemeye başladım. Mezarlıktaki tek kişi bendim, kimse bu havada dışarı çıkmayı ölen birilerini ziyaret için önemsememiş olmalıydı.

Mezarının önünde durduğumda boğazıma bir yumru oturdu, birkaç saniye hareket edemedim. Pantalonumun çamur olmasını umursamadan dizlerimin üstüne yere oturdum ve cebimden poşet çıkarttım. Kurumaya yüz tutmuş eski çiçekleri alıp poşete koyarken yenilerini mezarının üstüne bıraktım.

Gözlerim mezarında takılı kaldı. Aramızda, bizi ayıran bir toprak vardı. Önceden sarı olan ama ölmeden siyaha boyattığı saçlarını bir kez daha okşamak için her şeyimi feda edebilirdim. Bir kez daha yüzünü okşamak, onu sevdiğimi söylemek için. Güzel olduğunu söylemek için. Siyah saçları bembeyaz tenine ne kadar yakışmıştı haberi yoktu. Ona bunu söylemek isterdim, anlayana kadar güzel olduğunu ve onu çok sevdiğimi haykırmak isterdim.

"Hiç gelmedim." diye döküldü dudaklarımdan. Islanmış saçlarımı alnımdan çektim ve elim istemsizce toprağına gitti. Üstüne koydum elimi. "Özür dilerim. Gelmeye yüzüm yoktu."

Sessizlik. Dişlerimi sıktım göğsümdeki acıyla. Aptal gibi sesini duymak istemiştim, bir anlığına. Şuan burda olsaydı, bana bağırıp çağırsaydı hiçbir şey çıkmazdı ağzımdan. Bana bağırması için bile ömrümün geri kalanını feda edebilirdim, bana bir şans sunulsaydı, her zaman onu seçerdim.

"Thomas." Dişlerimi sıktım ama dolu gözlerimden süzüldü yaşlar. "Beni hiç bırakmayacağını söylemiştin. Gitmiş olamazsın değil mi? Gitseydin hissederdim, hissedemiyorum. Ya da hislerimi mi kaybettim? Galiba duygularım seninle açığa çıkıyordu. Benim yansıtmadığım duygularımı sen korkmadan yansıtıyordun. Ağlıyordun, üzülüyordun, seviyordun..." Başımı eğdim. Gözlerimi yumdum sıkıca.

"Benim ölmem gerekirdi. Cezalarımı sen neden çektin?" Alnımı toprağına yasladım. "Çok özledim. Bebeğim... Ne olursun geri gel." Dudaklarımdan engel olamadığım hıçkırıklar dökülmeye başladı. Dayanamıyordum, içimdeki acı, bitmek bilmeyen öfke ruhumu ve bedenimi yiyip bitiriyor, benliğimi parlaçalara ayırıyordu. Benden geriye bir şey bırakmıyordu. "Ben gelemiyorum... Ne olursun sen geri gel... Yalvarırım..."

Ağladım, toprağının başında belki de saatlerce. Ama geri gelmedi, yine de ben bunu bile bile, bağıra çağıra ağladım. Onu hiçbir şey geri getiremezdi, benim yalvarmalarım işe yaramayacaktı. Kimsenin yalvarması işe yaramayacaktı.

killer in my bed •[bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin