SU
Salıncakta Alevle birlikte sallanırken sanki uçuyor gibi hissediyordum. Bu his... Hrikaydı. Şöyle düşünün. Bir uçurum kenarındaki yüksek bir çınar ağacından sarkan bir salıncakta, rüzgara savaş açarcasına sallandığınızı düşünün. Her sallanışınızda yüzünüzü yalayıp geçen rüzgarı ve ayaklarınızın altında kalan masmavi denizi. Benim gibi küçük bir kız çocuğu için bunları ifade ediyordu. Oysaki sadece büyük bahçemizdeki ağaçlardan birinde sallanıyordum. Arkamdaki hizmetçi ablaya tekrar bağırdım.
-zeynep abla biyaz daha hızlı.
Gülümseyerek biraz daha hızlı sallandırdığında minik parmaklarımla daha sıkı kavradım salıncağın iplerini. İnce dudaklarımdan kahkahalar çıkıveriyordu. Saçlarımın arasından geçen rüzgarla gıdıklanırken zeynep ablanın sesini duydum.
-su, canım alevin uykusu gelmiş. Ben onu yatırıp geliyorum.
Gülerek onu başımla onayladım. Hala hızlı hızlı sallanırken salıncağın durmasından korktuğum için şezlongta güneşlenen anneme bağırdım.
-anne... Beni sallaymısın.
Annem gözlerini okuduğu dergiden kaldırdı ve bir süre yüzüme baktı. Annemin cevabı kesin ve netti.
-hayır.
Dudaklarımı büzdüm ve kendi çabalarımla sallanmaya çalıştım. Salıncak git gide hızlanırken annem benimle ilgilenmiyordu. Bu... Üzdü beni. Oysa onun benimle ilgilenmesini istiyordum. Sallanırken önümden geçen kediyle hemen elimin birini salıncağın ipinden çektim ve anneme kediyi gösterdim.
-anne bak, kedi.
Elimi tekrar ipe koyacağım sırada dengemi kaybedip salıncaktan fırlıyorum ve annemin şezlongunun tam önüne düşüyorum. Ellerimde ve dizlerime gördüğüm sıvıyla içimi bir korku sarıyor. Acıyor o yerler. Dolan gözlerimle yalvarır gibi anneme bakıyorum.
-a anne. Düştüm anne. A acıyoo...
Annem kafasını elindeki dergiden kaldırıp bana bakıyor. Annemin gözlerindeki o şey... Annem, bana acıyormu.
-eğer kendin düştüysen kendin kalkmalısın tatlım. Sana kimse yardım etmeyecek.
-annee... Anne yalvayıyım yaydım et. Anne neden beni sevmiyoysun. Bana yaydım et annee...
-uyan.... Su uyan çabuk. Sadece kabus.
Omuzlarımdan sarsılmamla hızla gözlerimi açtım ve karşımdaki kişiye baktım. Jungkook. Gözleri korkuyla açılmış, benim mavi gözlerimin içerisine bakıyordu. Soğuk eli yanağımı bulduğu an titredim.
Jungkook
-geçti, sadece kötü bir kabustu.Dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla fakat sesinde hala endişe kırıntıları kendini belli ediyordu. Hızla ona sarıldım. Ne kadar inkar etsem de benimle sadece çıkarları için ilgilenen bu çocuk bana iyi geliyor. Aleve sarıldığımda hissettiğim güven duygusunu onda da hissediyorum. Ama, o da alev gibi bana sarılmıyor. Aleve ne zaman sarılsam bana sarılmaz ama beni severdi. Peki bu çocuk, sen neden sarılmıyorsun.
Jungkook
-tamam geçti, sadece kötü bir kabustu. Ne gördüğünü anlatmak istermisin.Hızla kafamı iki yana salladım. Kimseye anlatmadım. Anlatmamda.
JUNGKOOK
Aahhh... Cole denen şerefsiz resmen suyu kucağında getirdi sınıfa. Altını çiziyorum, KUCAĞINDA!! Eğer o an yalnız olsaydık o coleyi bin bir farklı pozisyonda öldürmüştüm. Bir de yanım boş yanıma otur diyor salak. Ulan gerizekalı eğer yanın boşsa genişçe otursana yerinde. Ne b*k yemeye yanına çağırıyorsun ki kızı. Yılışık p*ç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA (BTS) ~ (Kaybediş Serisi ll)
Fanfiction*Deney #1* Kadın kollarını kaldırdı ve adamın boynuna sardı. Ardından ona doğru yaklaştı. Genç adamda aynı şekilde kollarını onun bedenine sardı ve vücudunu ona doğru çekti. Adam burnunu kızın burnuna sürttü hafifçe. - bu alevlerle yanan küçük bir...