Jİ EUN (SONGÜL)
Merdivenlerden çıkarken bir yandan da titreyen bacaklarıma sahip çıkmaya çalışıyordum. Beni silmiş olmasından deli gibi korkuyordum. Onun odasına yaklaştığımda adımlarımı yavaşlattım. Kapının önüne geldiğimde yavaşça tıklattım fakat ses yoktu. Elimi metal kulba yerleştirip aşağı doğru çektim fakat kapı açılmadı. Kilitli...
-jimin...
Dedim sesimin titrememesine özen göstererek fakat ufakta olsa bir titreme vardı.
-jimin lütfen beni dinle. Sana anlatamazdım.
Ağlamaya devam ederken hala içeriden tek bir ses dahi gelmiyordu. Hıçkırıklarım arasında devam ettim.
-yalvarırım aç kapıyı. Jungkook 18 yaşına girene kadar söyleyemezdim sana. Söz vermiştim. Yalvarırım beni dinle.
Ses gelmedikçe ağlamalarım ve hıçkırıklarım artıyordu. Artık konuşamayacak ve ayakta duramayacak duruma geldiğimde kapıya dayanarak yavaşça yere diz çöktüm. Bir elim hala kapı kulbundaydı, diğeriyse kapıya vuruyordu.
-a aç.
Ağlamaktan kısılan ve buğulanan gözlerimden dolayı hiçbir şey göremiyordum. Acıyordu. Onun kalbimdeki yeri o kadar büyüktü ki beni dinlemediği her saniye kalbim bu ağır ve taşıması zor yükün altında ezilip yok oluyordu. Bir şeyler zorluyordu yüreğimi. Ölecek gibi oluyordum. Jimin olmadan, ben zaten ölüyordum...
Biri bileğimi tuttuğunda başımı yavaşça arkama çevirdim. Jimini görüyordum. Yanlış görüp görmediğimden emin olmak için boşta kalan elimle gözlerimi ovuşturdum ve tekrar ona baktım. O odada değilmiydi...
Jimin
-gerçekten... Bizim için mi o zengin aileye gittin.Başımı hızla aşağı yukarı salladım ve titreyen dudaklarımı zar zor hareket ettirerek konuştum.
-s s sizin i için.
Dediğimde dudaklarımın arasından bir feryat gibi çıkan hıçkırık ağlamalarımın şiddetini de artırdı. Bir çift el yüzümü sarmaladığında buğulu gözlerimle onun bana şefkatle bakan kahverengi gözlerine baktım. Yüzünü bana doğru yaklaştırdı ve dudaklarını alnıma bastırdı. Durduk. Ne kadar süre o şekilde durduk bilmiyorum ama dudaklarının altında olan küçük bedenim onun etkisi yüzünden tir tir titriyordu. O benim babamdı, abimdi, sevdiğim adamdı. O benim her şeyimdi. O bana incitecekmiş gibi bakan tek adamdı. O... Benimdi...
SU
-a a alev.
Dediğim anda onu kolundan tutan güvenliğin kucağına bayıldı.
-ALEEEEV... YARDIM EDİİİN.
Benim bağrışlarıma içeridekiler gelmişti. İlk başta şaşırsalarda kendilerine geldiklerinde namjoon güvenliğin kucağından alevi kendi kucağına aldı ve merdivenlere doğru koşmaya başladı. Yukarı kata çıktığımızda onu odasındaki yatağa yatırdık. Karnı kanla kaplıydı. Ellerimi ağzıma kapadım. Ölmemeli...
Jin
-ben malzeme alıp geliyorum.Diyerek koşarak kapıdan çıktı jin. O gittiğinde alevin yanına gittim ve kanlı ellerinden birisini tuttum. Ardından kapıyı açtığımdan beri beklettiğim göz yaşlarımı serbest bıraktım. O benim yüzümden bu hale geldi. Beni kurtarmak için kendini feda etmeseydi ona bir şey olmayacaktı.
Omzumda iki el hissettiğimde başımı arkaya çevirdim. Sağ omuzumdaki el jungkooka, sol omuzumdaki el ise chanyeole aitti. Onlara buruk bir şekilde gülümsedim. O sırada alevin mırıltısını duydum. Hızla başımı o tarafa çevirdim. Gözlerini açmış etrafa bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA (BTS) ~ (Kaybediş Serisi ll)
Fanfiction*Deney #1* Kadın kollarını kaldırdı ve adamın boynuna sardı. Ardından ona doğru yaklaştı. Genç adamda aynı şekilde kollarını onun bedenine sardı ve vücudunu ona doğru çekti. Adam burnunu kızın burnuna sürttü hafifçe. - bu alevlerle yanan küçük bir...