Medyayla birlikte okuyun mutlaka. Bu arada mediayı koyabildiğime tamamen emin değilim. Eğer şarkı yoksa bana söyleyin😊
ALEV
Eve girdiğimizde bizimkiler yine salonda oturuyordu. Tek fark ji eun jungkook ve jimin yoktu. Bizi gördüklerinde hemen ayağa kalktılar. Onlara sorgulayan bakışlarımla bakmaya başladım. Çünkü endişeli gibiydiler. Hayır hayır, kesinlikle endişeliydiler.
Namjoon
-alev, yeni bir mesaj geldi.Hızla gittim ve namjoonun elindeki telefonu aldım. Mesaj kısmına girdiğimde bu sefer resim yoktu, sadece mesaj yazılmıştı. Kaşlarımı çattım.
Bilinmeyen numara
Alevi bana gönderme zamanı geldi çocuklar. Saat ikide onu aşağıdaki adrese gönderin. Tek başın gelsin. Eğer bir oyun döndüğünü anlarsam suya veda edin.-R-
Telefonu namjoonun eline verdim ve hepsine tek tek bakmaya başladım. Ne istediğimi anlamış olacaklar ki gözlerini birbirleri üzerinde dolandırıyorlardı.
-şu USB nerde.
Dedim tek seferde. Suga bir şey demeden merdivenlerden çıkmaya başladı. Sanırım USB yi getirecek. O yukarı çıktığında stresten yerimde duramıyordum. Ona bir şey olmasına izin veremem. Hayatımdaki tek gerçek şeyin benim yüzümden ölmesine dayanamam. Bunu yapamam.
Suga merdivenlerden inerken herkesin gözleri onun üzerindeydi. Elini bana doğru uzattığında bende uzattım. Avcumun içine bıraktığı şeyle kaşlarım çatıdı. Dalga mı geçiyor bunlar benimle.
-bu bir boncuk suga. Dalga geçmeyi bırakta USB yi ver.
Elimden Boncuğu aldı ve elinde bir şeyler yapmaya başladı. Boncuğu çeviriyor, bir şeyler çıkarıyordu. En sonunda boncuğun ucunda gördüğüm metalle kaşlarımı kaldırdım. Demekki görünüş yanıltıcıymış. Uzandım ve elindeki USB yi aldım. Ardından hepsine tek tek baktım.
-bir daha görüşürmüyüz bilmiyorum ama... Kendinize iyi bakın çocuklar. Kardeşim size emanet.
Dedim ve arkamı döndüm. Taehyung ayakta dikilmiş odanın bir köşesine bakıyordu. Yıkılmış ve perişan görünüyordu. Yanına gittim ve tam önünde durdum. Gözlerini o noktadan aldı ve bana baktı. Gözlerinde fırtınalar kopuyordu.
-gidiyorum.
Dedim sessiz bir şekilde. O kadar sessiz söyledim ki bir an beni duymadığını sandım. Dudaklarını araladı.
V
-git.Gitme...
Bana uçurum kenarında dediği şey aklıma geldi.
"Ben git desemde sakın gitme. Beni bana bırakma...
Gitmem... Seni sana bırakmam... "
Ellerim titrmeye başladı. Ona verdiğim sözü tutamayacaktım. O rüyayı koruyamadığı için kendi içinde bir savaş halindeydi. Şimdide beni koruyamadığını düşünüyor. Eğer bana bir şey olursa... Mahfolur... Bir elimi kaldırdım ve yanağına koydum. Baş parmağımla hafifçe elmacık kemiğini okşadım. Yanağını elime yasladı.
-döneceğim... Ne olursa olsun tekrar karşına çıkacağım. Seni sana bırakmayacağım.
Parmak uçlarımda yükseldim ve hızla sarıldım ona. O da hemen kollarını kaldırdı ve bana sarıldı. Sanki bir daha göremeyecekmişiz gibi sıkıyorduk birbirimizi. Gözlerimden süzülen bir kaç damla göz yaşı, yanağım boyunca süzüldü. Eğer ben gittiğimde ona bir şey olursa kendimi asla affetmem. Buna... Buna dayanamam...
İstemeyerekte olsa geri çekildiğimizde yaşlarla dolu gözlerime baktı. Hafif eğildi ve dudaklarını çeneme bastırdı. Göz yaşlarımın bıraktığı yolu takip ederek dudaklarını gözlerime çıkardı. Zehrimle dolu olan ıslak gözlerimi öptü. Ardından geri çekildi ve kahverengi harelerini mavi gözlerime dikti.
V
-seni kurtaracağım... Seni onların elinden kurtaracağım.Dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerimi kapadım ve adem elmasını öptüm. Bir süre onun dudakları alnımda, benim dudaklarım onun adem elmasının üzerinde durdu. İkimizde geri çekildiğimizde yavaşça ondan uzaklaştım. Bir şey demeden hızla evden çıktım. Gideceğim ve geleceğim, kurtaracağım kardeşimi.
Bahçe kapısına kadar ilerledim ve kang mul kyungun önünde durdum.
-mul kyung, bana araba anahtarlarını verir misin?
-peki alev hanım. Hangi arabayı istersiniz.
-fark etmez.
Dedim hızlıca. Başıyla onayladı ve yanımdan ayrıldı. Bir süre sonra bir dobloyla geri geldi. Anahtarları elime verdi ve tekrar yerine gitti. Arabaya bindim ve saatime baktım. Yarım saatlik bir yolum var. Saatin iki olmasına ise kırk dakika. Zaten gcenin ikisinde neden çağırıyor ki. Arabayı çalıştırdım ve sürmeye başladım. Aklımda sürekli su ve taehyung vardı. Umarım sözlerinde dururlardı. Eğer ki sözlerinde durmazsalar, onlara bu dünyayı zehir ederim. Bunu yaparım.
Mesajda yazan adrese geldiğimde arabanın farlarını yaktım ve arabadan indim. Gece olduğu için sokakta kimse yoktu. Arabanın önüne geçtim ve kaputuna oturdum. Bir kaç dakika sonra önümde bir araba fren yaptı. Hiç istifimi bozmadan arabadan inecek kişiye bakmaya başladım. Siyah BMW arabanın kapısı yavsşça açıldı. İçinden takım elbiseli üç tane dev gibi adam çıktı. Üçüde karşıma geçtiğinde alayla sırıttım.
-ne yani, sadece üç kişi mi gönderdi.
Bir şey demediklerinde derin bir nefes aldım ve yerimde doğruldum.
-hadi o zaman gidelim. Daha ne bekliyoruz.
Bir şey demelerini beklemeden arabaya doğru ilerledim. Tam kapıyı açmıştım ki boynuma saplanan şeyle olduğum yerde kaldım. Elimi boynuma getirdim ve batan şeyi çektim. Bu bir iğneydi. Hızla arkamı döndüğümde uzaktaki evlerden birinin tepesinde birini gördüm. İğneyi yaylı silahla o atmış olmalı. Başım dönmeye başladığında kapıya yaslandım. Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım fakat nafile. Gözlerim kapandığında hatırladığım en son şey bir çift kolun beni tutmasıydı.
Seni seviyorum Taehyung...
Sonunda alev kendini teslim edebildi skajaj
Sizce jungkook nerede?
Alev yakalandı, sizce suyu ölü ya da diri geri gönderecekler mi?
Taehyung alev olmadan ne kadar dayanabilecek?
Umarım bölümü beyenmişsinizdir.
Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.
Hepinize BTS'li günler. 😛
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANKA (BTS) ~ (Kaybediş Serisi ll)
Fanfiction*Deney #1* Kadın kollarını kaldırdı ve adamın boynuna sardı. Ardından ona doğru yaklaştı. Genç adamda aynı şekilde kollarını onun bedenine sardı ve vücudunu ona doğru çekti. Adam burnunu kızın burnuna sürttü hafifçe. - bu alevlerle yanan küçük bir...