Yağan kara aldırış etmeyen Alper gözleri yolda yavaşça ilerliyordu. Abant'tın muhteşem manzarasını geride bırakarak ilerlerken ne Alper'in konuşmaya ne de Özüm'ün soru sormaya gücü vardı. Bir umut filizine tutunup kalmıştı ikisinin de yüreği, gecenin sonu kuş gibi çarpan iki kalbi de korkutuyordu.
Özüm, o kadar çok düşünüyordu ki çalan şarkılar işini hiç de kolaylaştırmıyordu. Tanışmalarını, yaşadıklarını ve şu an geldikleri durumu, her şeyi bir bir analiz etti kafasında. Ölçtü, tarttı ama olmuyordu. Onunla olması imkânsızdı. Alper'i seviyordu, ona âşıktı ama tepkileri onu korkutuyordu. İnsan sevse bile korktuğu insanın yanında yaşabilir miydi? Belki birileri yapabilirdi ama Özüm'ün naif ve kırılgan yüreği böyle bir hayatı kabullenemezdi. İçten içe duygularıyla hesaplaşırken ne olursa olsun aldığı karardan dönmemeye kararlıydı. Alper'in sesiyle yerinde korkuyla irkilen Özüm panikle birden ona baktı "Ne?" diyerek istemsizce ona karşılık verdi.
"Geldik Özüm." Dedi onun gözlerinin içine aşkı yudumlayarak içiyormuşçasına bakarak.
"Ben, pardon dalmışım." Dedi yüzünü ovuşturup kendine gelmek için derince bir nefes alarak biraz zaman tanıdı. Alper, arabanın arka koltuğundaki kabanını alarak Özüm'ün açıkta kalan kollarının üzerine kapatması için uzattı.
"Bunu bana niye veriyorsun?"
"Çünkü üşümeni istemiyorum, malum acele ile çıkınca kabanını orada unuttuk." Dedi daha yeni aklına gelen kabanı ve dışarıda lapa lapa yağan karı yeni fark ediyormuşçasına bir "Ah!" diye inlerken elini alnına götürüp ovuşturdu. Alper'in bu nazik teklifini karşılıksız bırakmayarak ona "Teşekkür ederim." Dedi.
"Rica ederim. Bu benim en asli görevim." Derken ona çapkınca bir göz kırptı. Özüm arabadan inerek arabanın kapısını kapattı.
"Nereye geldik böyle?" dedi Alper'e dönerek. Onun pis sırıtışında gözlerindeki sinsiliği okumaya başladığında çevirdiği dolabın hiç de basit bir şey olmadığını anladı. "Acaba sen ne işler çeviriyorsun?" derken üzerine giyindiği elbisesine tamamen tezat duran Alper'in kabanına iyice sarınarak iliklerine işleyen soğuğun etkisini azaltmaya çalışıyordu.
"Bak bakalım ben ne işler çeviriyormuşum." Diyerek arabanın durduğu kapının üzerindeki tabelayı işaret etti.
"Ne saçmalıyorsun sen?" diyerek başını Alper'in gösterdiği yönde kapının üzerinde asılı tabelayı gördüğü an soğuktan değil ama şaşkınlıktan vücudu kaskatı kesildi. Kolları iki yana düştü. Tabelada yazılı olan isim, bu olabilir miydi? İnanmak, hayal olmadığını anlamak için gözlerini kırpıştırdı. Gözlerini tekrar tekrar açtığında yine karşılaştığı manzara aynıydı.
Özüm yavaşça başını çevirip Alper'e baktığında "Bu nasıl olur?" diye fısıltı halinde konuştu. "Sen, ama, nasıl, bu çok mantıksız." Diyerek ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Onun bu şaşkın halleri Alper'i o kadar çok heyecanlandırdı ki ilk adımı büyük bir başarı ile atlatmıştı. Yavaş adımlarla onun yanına geldi. Arkasına geçip belinden sarıldı ve başını onun boyun girintisine gömdü. Önce sıcak nefesini onu uyuşturup başını döndürürcesine tenini yakarcasına boynuna bıraktı. Onun bu hareketi ile Özüm'ün gözleri istemsizce kapandı. Onun kolları arsında kendisini haftalardır evinden uzak kalmış ve evine geri dönmüş biri gibi hissediyordu.
Alper acımasızca geçen zaman içinde, onsuzluğun cehennemin de kavrulurken ateşini söndürecek kokusunu içine çekemediği günlerin acısını çıkarırcasına içine delicesine çekti esiri olduğu kokusunu. Onun terk edişi cennetten cehennem ateşlerine sürgün gibiydi. Şimdi içinde çektiği kokusu affedilişinin belki de il adımıydı.
"Alper." Dedi inlercesine.
"Özüm." Dedi başı dönercesine.
Özüm öyle bir rüyanın içindeydi ki hiç uyanmak istemiyordu. Bu güzel ötesi rüyanın gerçek olmasına ihtiyacı vardı.
"Hoş geldin doğduğun eve, hoş geldin dünyaya, hoş geldin dünyama, hayatıma, ömrüme, canıma, ruhuma, nefesime. Doğum günün kutlu olsun canımın özü." Dediği an aklına gelen gerçek ile bir anda gözleri açıldı ve aniden Alper'e döndü.
"Sen nasıl biliyorsun tüm bunları?" dedi hayretler içinde. Alper yüzüne şefkatli bir tebessüm yerleştirdi. Özüm'ün yüzünü elleri arasına aldı ve gözlerinin içine baktı.
"Söz konusu sen isen bilemeyeceğim, yapamayacağım, söyleyemeyeceğim ya da düşünemeyeceğim hiçbir şey yok canımın özü. Doğduğun evi, onu görmeyi ne kadar istediğini, merak ettiğini, doğum gününü, daha seninle ilgili bir çok şeyi ailenden sonra bir tek ben bilirim. Çünkü şimdi ve bundan sonra senin en yakının, canının yandığı anda sana koşacak, gözünden akacak tek bir damla da dünyayı yakacak tek adam benim. Çünkü sana aşığım, seni çok seviyorum." Dedi ve dudaklarına doğru eğildi.
Ne yağan kar ne de içlerine işleyecek kadar var olan soğuk hiçbir şey bu anı engelleyecek güce sahip değildi. Çünkü yüreklerindeki en büyük ve özel şey alevlenerek harekete geçmişti. Onlar dünyanın en güzel duygusuna sahip iki âşık yürekti. Kalplerinde aşkı barındıran iki koca yürekti.
Not: Özüm'ün doğduğu ev...
Sizce tüm bunları Alper nasıl öğrenmiş olabilir?
Peki ya Özüm Leyla olayını atlatabilecek mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÜZAR #TAMAMLANDI#
RomanceSÖZDE DEĞİL ÖZDE AŞK 'IN ADI DEĞİŞTİRİLEREK AHÜZAR OLDU... ALPER VE ÖZÜM'Ün hikayesi AHÜZAR Ah eden yüreklerin ikrar ve inkar yolculuğu....