67.BÖLÜM

5.2K 432 14
                                    

MEKTUP

"Benden kilometrelerce uzakta içimde her geçen gün büyüttüğüm aşkı sensiz yaşıyorum. Hayallerin hayatımı apansızca süslerken ben her anımı geçmişimde soluyorum. Kendimi yargılıyor hatalarımı sorguluyorum. Bir gün affedilir miyim, diyen sorularıma cevabım sessizlik, cevabım çaresizlik içinde yok olup gitmek oluyor. Elim kolum bağlı be sevdiğim. Zor geliyor artık dayanmak çok güç.

Biliyor musun insan her yaşta her yaştaki insandan bir şeyler öğrenebiliyormuş. Gecenin zifiri karanlığından öyle bir insandan öyle bir hayat dersi aldım ki hala içim bir tuhaf. Bir gün yine sensizliğin canıma okuduğu bir gece. Rüyamda gördüm seni, rüya değil de kâbus gibiydi her şey. Ellerin ellerimden kayıp gitmiş, gözlerin bana değil bir yabancıya bakıyor, sen beyazlar içinde bana değil de bir başkasına gidiyorsun. Öldüm canımın içi, ciğerim kor alevlerde cayır cayır yandı o an biliyor musun?

Kendimi nasıl yataktan attım, bedenimi nasıl o evden çıkardım inan ki bilmiyorum. Bildiğim tek şey bir bankta oturmuş gördüğümün kötü bir kâbus olduğuna delicesine şükür eder olmuştum. Ah! Dedi yüreğim canlı canlı mezara soktu gördüklerim, diye iç çekti ruhum. Ben öyle bilinçsiz bir halde denizi seyrederken bir hareketlilik hissettim yanı başımda. Gecenin bir yarısı in cin top oynarken sokaklarda yanı başımdaki hareketliliğin sebebine göz ucuyla dönüp baktım ki bir de ne göreyim? Üstü başı perişan bir halde derbeder bir adam elinde içki şişesi ile birlikte kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Dikkate almadım gece gece başıma bela almak istemedim. Benim ilgisizliğim adamın dikkatini çekmiş olacak ki bana hitaben "Sen," dedi "Aynı anguta benziyorsun." Duyduklarıma bir an inanamadım. Sinirlerim zaten gergin sensizlikle boğuşurken, yokluğunla sınanırken karşımda böylesine bir adamdan bir de hakaret duymak artık sınırımı aşmama sebep olmuştu.

"Sen ne diyorsun lan gece gece başıma bela mı olmaya geldin?" diyerek yakasına yapıştığımda hiç beklemediğim bir kahkaha ile karşılık buldum. Ben çattık belaya gece gece, diye ellerimi yakasından sertçe ittirerek "Git belanı başka bir yerde ara". Dedim ve oturduğum yerden kalkarak adama sırtımı dönerek tam gitmeye yeltenmiştim ki adamın sözleri benim bir adım daha atmamı engelledi. "Sen." Dedi tekrar az önceki gülme sesinden eser kalmazken hiç beklemediğim bir ciddiyetle "Angut kuşuna benziyorsun. Gözlerinde o acıyı gördüm. Bu bakışı nerede görsem tanırım evlat." Dedi. Bir şey o an gitmemi engelledi. Gidemedim. İçimdeki deli meraka yenilerek bir anda ona doğru dönerek az önce kalktığım yere oturdum. Nedensiz yere merak ettim adamın ne demek istediğini. Yerime oturmam ile adamın yüzünde derin bir memnuniyet belirtisi oluştu. Benim sessizliğimi bozmayacağımı anlayan adam konuşmaya karar vermiş olacak ki belki de bugüne kadar duymadığım bir hikâyeyi bana anlatmaya başladı. "Sana angut dediğimde hiddetlendin yakalarıma yapıştın. Ama bilmelisin ki evlat angut kelimesi hak edene söylenmeli. Sen diyorsun ki gece gece ne anlatıyor bu adam, o zaman beni dinle evlat. Gözlerinde gördüğüm acıyla seni nasıl bir angut kuşuna benzettiğini anlatayım. Bilir misin? Angut aslında bir kuştur. Çoğu insan bu kelimenin altında yatan derin anlamını bilmezler. Bilmedikleri için ise bu kelimeyi hakaret olarak kullanırlar. Ama bilmezler ki her insan evladı bu kelimeyi hak edecek bir karaktere sahip değildir. Çünkü angut kuşu sadakatin temsilidir. Hayvanlar içinde eşine en sadıklar arasında kendisine yer bulmuştur. Beyni olan insanoğlu bile günümüzde sadakatsizliğin timsali olmuşken o küçücük hayvancağızın göstermiş olduğu sadakat o kadar özeldir ki bunu çoğu düşünen beyin algılayamaz. Angut kuşu eşi öldüğünde bir dakika bile başından ayrılmaz. Onu uyandırmak için önce acı acı öter etrafa eğer kımıldamadığını kendine gelmediğini gördüğü zaman ise başında ona diğer canlıların zarar vermemesi için adeta bir asker edasında nöbet tutar. Başından bir saniye dahi kıpırdamadan bekler. Aç kalır, susuzluk çeker, üzüntüyle hareket etmeden öylece başında bekler. Gözlerini ayırmadan sevdiğine, eşine bakar. Ta ki, o da eşinin yanında gözlerini ölüme kapatana kadar. Gördün mü evlat sana söylediğim aslında sana hakaret değil de gözlerinde gördüğümdü. Sadakat ve aşk yanıyor bakışlarında. Sevdiğin için nefes aldığını görebiliyorum." Dedi ve ayağa kalkarak beni konuşturmadan omzuma babacan bir tavırla dokundu. Ben onun yüzündeki gülümsemeyi gördüğümde "Sen nasıl görebildin bunu gözlerimde?" dedim anlamaz gözlerle ona baktım. O da yüzünden acı bir gülümseme ile " Bir angutu ancak bir angut anlar be evlat. Ama sen şanslısın en azından yaşamak için hala bir şansın var." Dedi ve gözünün kenarından bir damla yaş akıp giderken daha fazlasına gücünün kalmadığını ağır aksak adımlarla yanı başımdan uzaklaşırken anladım. Onun bir damla gözyaşında yaşarken ruhunun ölüme gözlerini çoktan kapadığını anladım. Sadakatinin boyutunu o bir damla gözyaşında anlarken, neden onunda bir şansının olmadığını ve kadere boyun eğdiğini anladım. Onun gidişini izlerken insanlığımdan utandım. Ve binlerce kez şükür ettim. Hala bir şansım olduğunu ve bunun için nefes almaya devam ettiğim için binlerce şükür. Varlığına şükür güzelim.

Seni kendi varlığından daha çok seven Angut kuşun Alper."

"Her adımında soluğum olmak adınaydı mücadelen. Beni ışıldayan gözler ile dimdik ayakta tutmaktı niyetin. İçimin çürüdüğünü, kalbimin durduğunu, beynimin komut vermeyi bıraktığını bilmeden bir umut sarıldın toprağı hak eden ölü bedenime... Ben bile vazgeçmişken kendimden senin bu çaban niye? İşte bilemediğim, cevaplayamadığım, belki de en önemli ve tek soruydu bu." Diye fısıldarken içli içli omuzları sarsılarak ağlıyordu. Her gelen mektup Özüm'ü daha fazla sarsıyordu.

Yaz tatili gelmiş ve artık bahaneleri tükendiği için Özüm İstanbul'a dönmüştü. Büyük korkularla adım attığı İstanbul'da Alper karşısına beklediği gibi çıkmamıştı. Derin bir hayal kırıklığı yaşasa da hiç beklemediği bir gece de kapısına gelen mektup Alper'in hala ondan vazgeçmediğini gösteriyordu. Mektuplar İstanbul'da da peşini bırakmamıştı. Alper hala tam olarak zamanı gelmediği için karşısına çıkmıyordu. Özüm ise kafası kırışık giderek direnci kırılırken bir gün karşısına mutlaka çıkacağından emindi. Ama ne zaman nerede olacağını hiç bilmiyordu. Bakalım hayat onları bu defa nerede ve ne zaman karşı karşıya getirecekti?

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin