26.BÖLÜM

7.2K 498 17
                                    

Geçmiyordu Özüm için zaman. Alper'in emanetini boynunda taşıdığı her gün onsuzluk da daha da çok canını acıtıyordu. Her kalbi hızlandığında, nefesi daraldığında boynundaki kolyeye yüzük takılı eli gidiyordu. Gözlerini kapatıp onu düşünüyordu. Hasretiyle yandığı sevdiği adamı... O kolyeyi avuçlarının içinde sımsıkı tutmak ona adeta güç veriyordu.

Alper'i bekliyordu Özüm, geleceği, ona geri döneceği günü dört gözle bekliyordu. Alper görüştüklerinde dedesinin durumu hakkında çok fazla bilgi vermezken sesinin kırgınlığı Özüm'ün canını giderek sıkmaya başlamıştı.

Alper'in ansızın gelip gittiği gecenin ardından bir şeyler değişmeye başlamış tuhaf bir şekilde telefon ile görüşmeleri giderek azalmıştı. Özüm bunu dedesinin kritik durumuna bağlasa da Alper'de bilmediği ama kötü şeylerin olduğunu düşündüğü bazı şeyler hissediyordu. Anlamlandıramasa da aslında herhangi bir olumsuzluk yüklemek de istemiyordu.

Alper'in olmaması sebebiyle her ne kadar Özüm de okula gitmek istemese de devamsızlığının artması üzerine Hande tarafından sürüklenerek okula götürülmeye başlanmıştı. İlk senelerinde bin bir hevesle başladığı okula şimdi gitmek ne kadar da zor geliyordu. Ama hedeflerini ve hayallerini kendisine hatırlatan Hande sayesinde biraz olsun kendisini toparlamış ve okula giderek derslere girmeye başlamıştı. Eli sürekli telefonda Alper'den gelecek küçücük bir haberi bekliyordu. Aramaları giderek azalmaya başlasa da Özüm buna artık takılmıyordu. Her şeyin yoluna gireceğini ve Alper'in büyük bir mutlulukla ona geri döneceğini biliyordu. Bu zor ve kötü günler de geçecekti. Sadece dua ediyor ve dedesinin bir an önce sağlığına kavuşmasını istiyordu.

***

Alper'in gözü telefonda her an Özüm'ü aramak istese de eli bir türlü gitmiyordu. Özüm'ü arayamasa da arkadaşından onun okula geldiği zamanlarda gün içinde neler yaptığının haberlerini, arada da resimlerini alıyordu. Sınıf arkadaşı Erdinç Alper'in bu zor zamanlarında ona sevdiği kızdan haber almasına yardımcı oluyordu. Özüm duysa Alper'i mahvederdi ama ona şu an açıklayamadığı için geçici bir süre bunu yapmak zorundaydı. Özlüyordu Özüm'ü, iliklerine kadar hasretiyle yanıyordu. İçindeki yangını söndüren tek şey ise ondan aldığı haberler ve resimleriydi.

Büyük bir çıkmazda debeleniyor ve her gün biraz daha batıyordu. Dedesinin durumunun iyiye gittiğini öğrendiğinde rahatlama yaşasa da babasının ortalardan kaybolması onu büyük bir endişeye sevk etmişti. Babası sakinliğini koru dese de son birkaç gündür Hakan ve babasının bir anda ortadan yok olmaları içindeki öfkeyi dizginlemekte zorlanmasına sebep oldu.

Dedesi bugün normal odaya alınacaktı. Başka şeyler düşünmek istemediği için hastane koridorunda doktorun kendisine haber vermesini bekliyordu. Tüm aile bu koridorlarda günlerdir mahvolmuştu, şimdi ise güzel bir haber almanın büyük sevincini yaşıyorlardı. Doktor gelip de hangi odada olduğunu bildirdiğinde heyecan içinde doktorun söylediği odaya doğru yöneldi. Tam odanın kapısına geldiğinde elini uzatmış girmeye hazırlandığı sırada kulaklarında çınlayan ses... O ses, Alper'in çok iyi tanıdığı ve yüreğinde hiddetin artmasına gözlerinin öfkeden koyulaşmasına sebep olan sesti. Gözlerini kapatıp dişlerini sımsıkı sıktığında ortama yayılan ses gerginliğin hat safhaya ulaşmasına sebep oldu.

"Alper..." diyen şımarık ses Leyla'dan başkasına ait değildi. Alper yüzünü kıza çevirdiğinde midesinin bulanmasına engel olamadı. Tiksiniyordu bu kızdan. Nasıl bir iğrençlik taşıyordu ki yüreğinde, şimdi karşısında utanmadan sebep olduklarını pişkince görmeye gelmişti.

"Senin burada ne işin var."

"Müstakbel nişanlımın dedesini görmeye geldim." Dedi pervasızca. Alper duyduklarına inanamıyordu. Nasıl bir pisliğe bulaşmıştı böyle? Kiminle karşı karşıya kalmıştı böyle? Ne tür bir oyunun içine atılmıştı?

"Ne saçmalıyorsun sen Leyla?" derken sesi onun ismini telaffuz ettiğinde tükürürcesine çıkmıştı. Bundan hiç etkilenmeyen Leyla utanmadan aheste aheste yanına geldi. Başına geleceklerden hiç korkmadan sinsi bir gülüş yüzünde peyda oldu. Tam da dibine geldiğinde korkusuzca elini Alper'in yüzüne doğru yönlendirerek dokunmaya kalktı. Alper onun bu hareketinin sonucunun nereye gideceğini anladığı an buna izin vermeyerek sertçe kızın elini tuttu ve canını yakarcasına sıktırmaya başladı.

"Sen nasıl bir illetsin ki karşıma çıkmaya cesaret edebiliyorsun?" dediği sırada Leyla'nın ağzından acı dolu sözcükler firar etti.

"Bırak kolumu Alper, canımı yakıyorsun."

"Bin bir yalanı söylerken korkmuyorsun, utanmadan karşıma çıkmaya cesaret edebiliyorsun da sana neler yapacağımı mı hesap edemiyorsun?"

Leyla, kolunu kurtaramadığında rezillik çıkarmak için Alper'in dedesinin kapısının önünde çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Alper, Leyla'nın bu hareketi ile bir an şaşkına dönse de kısa sürede kendisini toparlayarak boşta kalan eliyle Leyla'nın ağzını kapattı ve onu sürükleyerek zorla hastanenin dışına çıkardı. İnsanların ne düşündüğü, onları ayıplayan bakışları ya da müdahale etmeye çalışan insanlar, hiçbiri Alper'in umurunda değildi. Onun şu an düşündüğü tek şey daha bugün yoğun bakımdan çıkan dedesinin yine kötü bir olay yaşamaması, onun üzüntüsüne sebep olacak herhangi bir şey olmamasıydı. Sırf bu yüzden Leyla'yı sürükleyerek dışarıya çıkarmıştı. Bu saatten sonra da babasına verdiği sakinlik ve sükûnet sözünü tutabileceğini hiç sanmıyordu. Özellikle de tüm bunlara sebep olan Leyla'nın karşısına geçip utanmadan pişkince sırıtan ve sinsilik akan bakışlarını gördükten sonra...

Leyla'nın başına neler gelecek acaba? Tahminler...

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin