29.BÖLÜM

7.1K 484 2
                                    

Geçmiş Zaman ,2012-İstanbul

"Kızım ne o melül melül bakıyorsun telefona? Gören de telefon ile aşk yaşadığını zanneder." Diyen Hande, arkadaşının yanındaki boş sandalyeye oturdu. Özüm hala gözlerini az önce yapmış olduğu tuhaf görüşmeyi sağlayan telefondan ayıramıyordu. Hande arkadaşından gelmeyen tepki üzerine endişeli bir şekilde elini yelpaze yaparak onun görüş alanında aşağıya yukarıya sallamaya başladı.

"Hu hu dünyadan Özüm'e, kime söylüyorum kızım cevap versene." Gözlerini kırpıştırarak şu ana dönen Özüm arkadaşına boş gözler ile baktı.

"Hande..." dedi, sözleri devam edip bir cümleyi tamamlayamadı.

"Kızım korkutmasana beni ne olduysa anlat yoksa şurada çat diye ortadan ikiye ayrılacağım."

"Alper aradı." Dedi ürkek bakışlar ile tek solukta.

"Özüm sakın bana Sarp'tan bahsettiğini söyleme?" Sesi korkarak biraz da endişeli çıkıyordu.

"Yok bahsetmedim ama biraz tuhaftı sesi, mesafeliydi, bir o kadar da uzak. Duymuş olabilir mi acaba?"

"Yok Özüm ya nereden öğrenecek? Duymuş olsa çoktan soluğu burada alırdı. Bilmiyor musun Alper'deki öfkeyi, adam sana yanlışlıkla dokundu diye Sarp'ı okul içinde evire çevire dövmedi mi? Bir de oturup seninle konuştuğunu öğrense okulu ateşe verir maazallah."

"Of Hande ya senin aklına uydum anlatmadım, ondan bir şeyler saklamak canımı sıkıyor."

"Abartma Özüm, çocukla karşılaştın ve yaşananlardan dolayı özür diledin. Çocuk da Allah'ı var centilmen ve nezaket sahibi biriymiş baksana kendisini döven Alper'e bile hak verdi."

"Cidden o sözlerine ben de şaşırdım."

"Ben olsam ben de aynısını yapardım, dedi ya şaşırmamak elde değil. Gerçi odun odunu anlar değil mi?" dediğinde kıkırdamaya başladı.

"Hande ayıp oluyor ama."

"Aman laf söyletme sen odungiline, her neyse hadi kalk da derse gidelim. Kafanda da bu kadar çok kurma, şu an Alper'e anlatman onun canını daha fazla sıkmaktan başka bir işe yaramayacak. Gelince yüz yüze zaten konuşursun hem sakinleştirmen de daha kolay olur." Diyerek arkadaşının daha fazla üzülmesine engel olup aklını dağıtmak için saçma sapan alakalı alakasız bin tane konu açtı.

Adının Sarp olduğunu öğrendikleri çocukla kantinde karşılaşmışlardı. Özüm olanlardan kendisini sorumlu tuttuğu için bin bir suçluluk ile Sarp'tan özür dilemişti. Sarp ise gayet dostane bir şekilde onların masasına oturmuş, Özüm'ün içini rahatlatan konuşmayı gerçekleştirip onun omzuna arkadaşça dokunarak ona kendisini suçlamamasını ve Alper'in yerinde kendisi de olsa aynı şeyi yapacağını söylemişti. Onun bu sözlerine içten bir gülümseme ile karşılık veren Özüm, kendisini gizlice takip eden ve resimlerini çeken kişinin varlığından habersizdi. Her şey etrafına sıkı düğümler halinde duvarlar örüyorken Özüm sadece Alper'in üzülmemesi için çabalıyordu.

***

Günler geçip gidiyor ancak Alper'den ne bir ses çıkıyor ne de bir haber geliyordu. Özüm, Alper ile yaptığı o tuhaf görüşmeden sonra bir daha onunla konuşamamış ve ona attığı tek bir mesaja dahi cevap alamamıştı. Adeta sırra kadem basmış, yok olmuştu. En sonunda "Aradığınız numara kullanılmamaktadır." Cümlesini duyduğunda olduğu yerde taş kesilmiş, donup kalmıştı. Hande çaresizce eli kolu bağlı bir şekilde içinden bin bir saydırmayı Alper'e sıralarken arkadaşını teselli etmeye çalışıyordu.

Yine ona benzer günlerden birinde, "Özüm Allah'ını seversen ne demek Adana'ya gideceğim. Saçmalama, kalk gidelim derse, sen iyice kafayı yedin."

"Ne anladıysan o Hande. Ben Adana'ya gideceğim ve sen dâhil buna hiç kimse engel olamayacak."

"Özüm yalvarırım aklını başına al. Ne işin var senin Adana'da ya? Hem nereden bulacaksın onu koskoca Adana'da? Adama telefondan dahi ulaşamıyorsun, adresini nereden bulacaksın. İstese o zaten sana ulaşırdı. Bırak artık peşini. Alper geri dönmeyecek."

"Sus." Diye haykırmaya başladığı sırada oturduğu yerden bir anda kalkınca sandalyesi geriye doğru sertçe düştü. Özüm okulun kantininde olan insanlara aldırış etmiyordu artık. "Sus Hande, yalvarırım sus. O geri döneceğim dedi bana, o geri dönecek. Bak şuramda hissediyorum." Diyerek acı içinde kalbine birkaç defa yumruk indirdi. "Şuram kötü bir şeyler oluyor diyor. Tüm Adana'yı kapı kapı dolaşmam gerekse de onu bulacağım."

"Özüm kendine gel artık yeter. Bak çevrene, o varken adını anmaya korkan adamlar yine sana adınla seslenmeye başladılar, bunun anlamını benim kadar sen de iyi biliyorsun. O geri dönmeyecek." Diyerek ayağa kalktı, kollarının iki yanından tutup onu sarsmaya, kendine getirmeye çalıştı. Özüm'ün gözlerinden sicim gibi yaş değil de sanki acı akıyordu. Yanarak, yakarak acı akıyordu.

"Yalvarırım sus Hande, söyleme bunu bana. O geri dönecek." Dedi fısıltı halinde sonra başı önüne eğildi.

"Özüm." Dedi sinsi bir ses, yılan gibi varlığını hissettirmişti yine. Özüm tanıyordu bu sesi ama gerçek olsun istemiyordu. Gerçekliğini kabullenecek gözlerini yerden kaldıramasa da kulaklarına dolan sese şu an yapacak bir şeyi yoktu.

"Arkadaşını dinlesen iyi olacak Özüm. O geri dönmeyecek." Dedi acımasızca. Konuşurken suratında keyfinin yerinde olduğunu yansıtan bir ışıltı vardı. Dudaklarından dökülenler, Özüm'ün yaşlar ile dolu gözlerini yerden aniden kaldırmasına, ardından Hande'nin edepsiz bir küfür savurmasına sebep olmuştu. Ama bu sözler henüz Özüm için cehennemin giriş biletiydi. Az sonra duyacakları Özüm'ü ne hale getirecekti kimse bunu bilmiyordu. 

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin