Özüm neye uğradığını şaşırmıştı. Sessiz bir filmin başrol oyuncusu gibiydi. Etrafında herkes hareket ediyor konuşuyor ama o ağzını açıp da tek kelime edemiyordu. Eda velileri ile görüşüp gerekli bilgilendirmeyi yapabilmek için onları sınıfına yönlendirmişti. Ahmet Hoca da nişanlısı aradığı için telefon görüşmesi için bahçeye çıktığında Alper ve Özüm küçücük müdür odasında karşılıklı kala kalmışlardı. Bakışlarını yere diken Özüm'ün beyninde binlerce soru dolanırken onun yüzüne bile bakmadan aklına gelen ilk cümleyi kurmayı başarabilmişti.
"Nasıl?" dedi sesinin titremesine engel olmak adına büyük bir çaba sarf ediyordu. "Sen okulu bile bitirmemişken, mezun bile olmamışken nasıl atanabilirsin Alper?" Aslında sormuyor da kendi içinde muhasebe ediyor gibiydi. Alper gayet kendinden emin bir tavırla "Sana demiştim hayallerin hayatım olacak diye. Bak ben de buraya hayatımı yaşamaya geldim. Okulu bitirmem ve mezun olmam için senden uzakta kaldığım bir sene yetti de arttı bile." Dedi oturduğu sandalyeye daha fazla yerleşti.
"Sen burada yaşayamazsın." Meydan okurcasına kaldırdı gözlerini yerden, sert ve dik bakışlarını adama yönlendirdi. Alper çarpık gülümseme ile hafif bir şekilde eğildi ve şimdi gözlerinin en derinine hasret kaldığı karalıklara bakarken "Emin misin? Ben senin nefes aldığın dipsiz kara kuyularda bile yaşarım, bunu anlayacaksın ama zamanla..." dedi üstüne basarak söylemişti her kelimeyi. Özüm duydukları karşısında kaşları çatıldı ve tam ağzını açıp cevap verecekti ki Hande'nin elinde kocaman bir kırmızı gül buketi ile içeriye girmesiyle sözlerini tek tek geriye yuttu. İlgisini arkadaşına çeviren genç kız sinirini arkadaşına yönlendirmeye hazırlanıyordu. Eğer aklındakini yapmış ise bu defa cidden öfkesinden ona nasibini aldıracaktı.
"Sakın bana o çiçeklerin aklımdaki kişi tarafından gönderildiğini söyleme." Dedi adını anmaya korktuğu adamın şimdi odada yankılanacak diye delicesine bir korku sarıp sarmalamıştı yüreğini.
"Tamam söylemem." Dedi kucağındaki buketleri derince içine kokladı tekrardan.
Alper neler döndüğünü anlamaya, bu çiçeklerin sahibinin kim olduğunu çözmeye çalışıyordu.
"Eda..." diyerek uyaran ses tonunu duyan genç kız "Tamam ya amma da sinirlendin. Çiçekler doktor Kemal Bey'den sana geldi." diyerek Özüm'ün burnuna doğru uzattı. Özüm ağzı bir karış açık bir halde şimdi yandım ben diye iç geçirirken burnunun dibindeki kocaman gül buketine tedirgince bakıyordu. "Kızım alsana çiçeklerini, çiçek bunlar korkacak bir şey yok."
"Eda benim bu adamın çiçeklerini kabul etmediğimi bile bile ne demeye benim adıma kabul ediyorsun."
"Çocuğa acıdım be Özüm, patronu bu defa da geri getirirsen iş ara kendine demiş. Ne yapsaydım yani bile bile çocuğun işinden olmasına göz mü yumsaydın."
"Of Eda başıma bela sardığının farkında mısın?"
"Amma da yaptın canım ya bir çiçek kabul ettin diye adam nikâhına alacak değil ya?"
"Eda tamam artık." Diyerek sesini sert bir şekilde kesip atmıştı.
Eda omzunu silkerek "Aman sen de ." dedi ve "Ben bunları bir suya koyayım da solmasınlar. Ah Alper hocam baksanıza ne kadar da güzeller öyle değil mi?" dileyerek Alper'e baktığında adamın kararan çehresi ve öfkeden bulutlanan gözlerini gördüğünde boş konuştuğunu fark ederek oradan uzaklaşması gerektiğini hissetti. Adam yakışıklı ama dengesiz herifin teki, diyerek aklından geçirirken lojmana doğru yöneldi. Ardında patlamaya hazır bir volkan bıraktığını bilmeden öylesine çıkıp gitmişti. Özüm az sonra büyük bir olay çıkacak diye beklerken Alper'in sıktığı dişlerinin sesi ortamda gergin bir hava yaratmıştı. Sakin kalmaya çalışıyordu Alper, ne Eda ne de Ahmet Özüm ile ikisinin geçmişten tanıştığını bilmiyordu. Onların gözünde iki yabancıdan farksızdılar. O kadar zordu ki sakin ve sessiz kalmak. Gözlerini kısarak genç kızın bakışlarına kilitlendi. Orada görmek istedi. Başka bir hayatı içine kabul edip etmediğini onun gözlerine bakarak anlayacaktı. Onun bakışlarındaki panik havasını gördüğü an içinde derin bir rahatlama hissetmişti. Gözlerini istemsizce açıp kapattı ve derin bir nefes alıp verdi.
"Tam bir yıl oldu Özüm, senin bensiz soluduğun benim sensiz her gün ölüp ölüp dirildiğim. Tam bir yıl oldu canımın özü, senin hayallerinin benim hayallerim olması için gereken zaman artık doldu. Artık hayallerin benim hayatım oldu. Bu kırılmaz sandığın inadının nasıl kırıldığına şahit olacağım ve inan biz o zaman bir yıl önce toprak altına gömdüğümüz BİZİ el birliğiyle dirilteceğiz. Ben artık buradayım Özüm. Artık korkmuyorum, artık kaçmana izin vermeyeceğim. Yanın artık benim yanımdır. Ama diyorsan ki ben korkuyorum, sana karşı direnemem işte o zaman bak kapı orada. Hayallerin tam da buradayken korkaklığının ve güçsüzlüğünün altına sığınıp kaçacak mısın?" dedi ima dolu bir ses tonuyla. Özüm daha duyduklarını hazmedemezken bir hışımla yerinden kalkarken arkasını döndü ve kapıya yöneldi. Eli kapının koluna gittiği an duyduğu ses "Korkup kaçıyorsun yani." Dedi alay eder gibiydi şimdi adamın sesi.
Özüm, yakıcı bir öfke soluyordu. Ne olmuştu bir yılda bu adama böyle? O aşkla mektupları yazan sanki kendisi değilmiş gibi davranıyordu. Özüm bir adım daha atamazken Alper kapıda bedeni taş kesilmiş kızın ardına gelip ensesinde sıcacık nefesini hissettirirken "Ben de tam olarak öyle düşünmüştüm zaten." Dedi Özüm'ün artık ondan gidemeyeceğinden adı gibi emindi.
"Neden gidemezsin biliyor musun Özüm? Parmağında yüzüğüm, boynunda kolyem, yüreğinde ismim, gözlerinde ve dudaklarında benim mührümü taşırken, tüm benliğinle hala bana aitken bir yıl boyunca benimle karşılaşmaktan delicesine kaçmışken şimdi artık kaçmayacaksın. Ya da şöyle söyleyeyim sen benden kaçmak istesen de kaçamayacaksın. Yüreğim bu defa gidişine, yüreğin bu defa beni ardında bırakıp gitmene izin vermeyecek." Dedi ayakta zorlukla duran genç kıza kokusunu bahşederken onun yanı başından omzuna değerek geçti. Onun çıkamadığı kapıdan şimdi kendisi gitmek için yelteniyordu ki aklına yeni geldiğini hissettirmek istediği bir tavırla ansızın ona döndü. O kadar yakındılar ki ortamdaki sıcaklık alev alev yakıyordu. "Ha bu arada şu Kemal," dedi yüzünde tehlikeli bir gülümsemeyle devam etti. "Sağlığına herhangi bir zarar gelmesini istemiyorsan ya da şöyle söyleyeyim hayatta kalmasını istiyorsan doktor beyden uzak duracaksın."
"Sen. Sen ne hakla..." Dedi irileşmiş gözleriyle... "Şiyt." Diyerek parmaklarıyla genç kızın dudaklarına dokunarak susturdu onu adam "Ben senin yüreğinin angut kuşu, ben senin hayatının tek aşkı, ben senin geleceğinde var olacak tek erkek. O yüzden uzak duracaksın Özüm yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim. Emin ol bir yılda sabrım sayısız şekilde sınandı ve artık söz konusu sen iken tahammül sınırlarım fazla yükseklerde seyir etmiyor. Seçim senin güzelim, istersen uzak durma." Dedi ve daha fazla konuşmadan onu ardında öylece bırakıp gitti. Bahçeye çıkarken aylardır planladığı buluşmayı borçlu olduğu Hande'ye bir teşekkür etmek için onu aradı. Malum o Özüm'ün geç kalmasını sağlamasa Alper böylesine etkileyici bir giriş yapamayacaktı. Hayat onları yine ve yeniden bir araya getirmişti. Peki ya şimdi ne olacaktı? Alper'in kendinden emin tavırları Özüm'ü çıldırtmaya başlamışken iki deli aşık bir arada huzurlu bir şekilde hayatlarına devam edebilecekler miydi? Hep beraber göreceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÜZAR #TAMAMLANDI#
RomanceSÖZDE DEĞİL ÖZDE AŞK 'IN ADI DEĞİŞTİRİLEREK AHÜZAR OLDU... ALPER VE ÖZÜM'Ün hikayesi AHÜZAR Ah eden yüreklerin ikrar ve inkar yolculuğu....