28.BÖLÜM

7K 517 9
                                    

Kaan, "Neden konuşmuyorsun Alper? Susmasana, cevap versene, yalan desene, ben böyle bir şerefsizliği sana yapmam desene?" derken yumruklarını sıktırmış bir halde Alper'e öfke ile bakıyordu. O an Alper anlamıştı, ne derse desin bu onu durdurmaya yetmeyecekti. Onun gözlerinde gördüğü hayal kırıklığı Alper'in beklemediği bir tepkiydi. Ondan böyle bir şey beklemesi onu dipsiz uçurumlara sürüklüyor karanlık kuyularda tek başına bırakıyordu. Kanı kanına karışan dostum dediği adam, kulakları ile duyduklarına inanacak kadar kendini kaybetmişti.

Alper, Özüm tarafından uğratıldığını düşündüğü yıkımın enkazından kurtulamadan bir de Kaan tarafından şerefsizlik ile suçlanıyordu. Ağır gelmişti bu bakışlar, yapılan hakaretleri gururuna yedirememişti. Neden çabalayayım, diye düşündü o anda, herkes istediğini düşünsün, diye içinden geçirdi. Şu son birkaç saat içinde yaşadığı, gördüğü, duyduğu, suçlandığı her şey öylesine sesini bıçak gibi kesip atmıştı ki artık ne kendini savunacak gücü kalmıştı ne de savaşacak dermanı kendinde buluyordu. Ha bir eksik ha bir fazla, diye düşündü yavaşça ayağa kalktı ve ağır aksak adımlar ile kan kardeşim dediği adamın yanına gitti. Gözlerinin içine öyle yaralı bakıyordu ki söze gerek kalmadan bakışlarından anlasın istedi. Bir daha onun ağzından böyle bir suçlamayı kaldıracak gücü yoktu çünkü.

"Leyla'nın söyledikleri doğru mu?" derken dişlerinden çıkan gıcırdama sesi ortama öyle acımasızca düşüyordu ki kulakları rahatsız ediyordu. Alper Kaan'ın gözlerinin içine baktı. "Sen." Dedi tereddüt etmeden "Duyduklarına inanıyor musun kan kardeşim?" Son kelimeyi vurgulayarak candan söylemişti.

"Alper beni delirtme, bana bunun açıklamasını yapacaksın, bunun hesabını vereceksin." Dediği sırada elleriyle Alper'in yakalarından sıkıca tutmuş onu ileri geri ittirerek sarsıyordu. Alper kayıtsızca ve boş bakışlar ile önce Kaan'ın gözlerinin içine, sonra yakasına sertçe sarılan ellerine baktı. "Eğer o eller yakama yapıştıysa, bu gözler bana hesap sorarcasına bakıyorsa, damarımda dolaşan kanına ihanet edip şerefsizliği yakıştırdıysan bana sana diyecek hiçbir şeyim yok Kaan." Dedi ve ellerini tutup sertçe onu geriye ittirdi. Hala tüm bu olanlara inanamıyordu. Her şey böylesine üst üste gelmek zorunda mıydı? Canım dediği, değer verdiği herkes sırtından bir bir vurmak zorunda mıydı? Ne yapmıştı ki Alper böyle? Bu muydu hayatın ona reva gördüğü, bu muydu kaderin kendisine biçtiği ömür?

Alper omuzları çökmüş olarak arkasında Kaan ve Leyla'yı bırakıp gitmeye yeltendiği sırada arkasından koşarcasına gelerek onun omzundan çeken Kaan "Bu olaydan bu kadar kolay kurtulabileceğini mi sandın lan şerefsiz?" dedi. Onu geriye doğru çekiştirip kendisine döndürürken tüm gücüyle suratının orta yerine bir yumruk indirmişti. Kaan'ın canı yanıyordu, yıllardır diline bile adını yakıştırıp da söyleyemediği kızın, kan kardeşim dediği adam ile birlikte olduğunu öğrenmek canını yakarak tüketmişti. Böylesine bir ihaneti kabul edemiyor, hazmedemiyordu.

"Böyle mi sahip çıktın lan benim gönül emanetime? Nasıl yaptın bana bunu? Ölüyorum dedim sana, kaç defa gözyaşları ile evinde sabahladım. Seviyorum dedim. Gidişini izlemek bile ölüm dedim sana, benim sevmeye kıyamadığım, dilimden bile adını kıskandığım kıza nasıl dokunursun sen?"

Kaan Leyla ile evlenecekti, yıllardır hayallerini süsleyen kıza sonunda ulaştığım dediği anda kulaklarına bir fısıltı halinde dolan kelimeler hiç hoşuna gitmemişti. Gerçekliğine inanamasa da aklını kurcalayan şüphe tohumlarını yok etmek adına hastaneye gelmişti. Leyla'nın babasından duyduklarını tasdikleyen tek şey ise ikisini de hastane bahçesinde Kaan'ın ölüm fermanım dediği konuşmalarına şahit olmasıyla olmuştu. Bin bir umut ile geldiği yerde Leyla'nın dilinden dökülüp gelen her bir kelime ve Alper'in sessizliği bardağı taşıran son damlalar olmuştu. Ve Alper bu kadar kolay arkasını dönüp gidemeyecekti. Yıllardır içinde biriktirdiği ve yaşayamadığı aşkını bildiği halde ona ihanet eden Alper bunun hesabını verecekti. Son nefesine kadar Kaan'ın elleri bunun hesabını sormak için onun yakasında olacaktı. Kaan'ın yumruğu ile kendisini yerde bulan Alper ona karşılık vermemeye kararlıydı. İstemiyordu artık kendisini aklamayı, istemiyordu hiçbir şey ile mücadele etmeyi. Ne için? Kim için mücadele edecekti ki? Daha az önce hayatının bir dönemini kapatmamış mıydı telefonu kapattığı anda? Şimdi neyin derdine düşecekti ki? Hiçbir şeyin...

Bazen insanın üzerine gelir hayat, üst üste gelir tüm felaketler, insan aklı durur. Ne durumu değerlendirebilir ne de olayları doğru düzgün analiz edebilir. Her şeyin boş olduğu inancına kapıldığı sıralarda bambaşka bir ruh haline bürünür insan evladı. Savaşmayı bırakır, kendini anlatmayı keser, dili söze dönmez, gözleri boşluğa dalar gider. Bitmiştir o an onun için hayat, film izler gibi kendi hayatında olup bitenleri izler. Müdahale etmez artık, o yalnızca seyircidir. Alper'in ruh hali yaşadıklarıyla allak bullak olmuştu. Başrolde olması gereken kendi hayatını, şimdi ruhunun geri planda oturduğu bir koltukta, bedeninin nasıl felakete sürüklendiğini izliyordu.

Kaan, yere düşen ve kendisine karşılık vermeyen, sessiz bir kabulleniş ile kendisine bakan arkadaşının üzerine atıldı. Yüzüne ardı ardına yumrukları indiriyor ama attığı hiçbir yumruk içindeki acıyı bir nebze olsun azaltmıyordu.

Hissizdi Alper, susmuştu artık. Öfkesi çekip gitmişti bedeninden. Tepkisiz ve bir o kadar sessizdi. Kaan çıldırmış gibi Alper'e saldırdığı anda araya giren kişi Leyla'ydı. Alper'in kanlar içinde kalan yüzünü Kaan'ın elleri arasından gözyaşları içinde kurtarmaya çalışırken bu defa Kaan'ın öfkesine kendisi kurban gidiyordu. Alper'i yerde bırakıp bir hışımla kendisini ayırmaya çalışan Leyla'nın kollarından sertçe tutup ayağa kalkarken onu da kaldırdı. Leyla korkmuş halde bir ona, bir yerde yüzü kanlar içindeki Alper'e bakıyordu.

Kaan, "Ne o yatağını süslediğin sevgilinin canını yaktım diye mi ağlıyorsun?" dediği sırada gözlerindeki yaşlara artık engel olamıyordu, ne Leyla ne de Kaan. Alper ise kendinden geçmiş bir şekilde arkadaşının kendisine sarf ettiği sözlerin ağırlığı altında kaybolurken bilincini de o an yitirmişti.

"Kaan ben..." diyerek gözyaşlarını durdurmaya çalışsa da korkuyordu ondan.

"Sen ne Leyla? Sen ne? Ben seni yıllardır seviyorum be kızım, sen beni görmezden geldiğin her an gözlerim yüzünün her ayrıntısını ezberledi. Ben adını ağzıma alırken bile yüreğimin titremesine engel olamazken, okulun bitip de geri geleceğin günü ölesiye bir heyecan ile beklerken böylesine rezil bir durumla mı gelecektin benim karşıma? Neyim eksikti Leyla? Beni sevmen için benim neyim eksikti? Nefes almaya bile senin yanında devam ederken, bakışlarım hep seni bulurken sen nasıl olur da böyle bir şey yaparsın? Allah kahretsin ikinizi de..." dedi ve sertçe onu Alper'in yerde yatan bedenine doğru fırlattı. "Öldürdünüz lan beni." Dedi bir elini yumruk yapmış kalbinin üzerine vururken "Canımı aldınız lan, soluğumu kestiniz. Bu kalp şimdi nasıl atacak, bu yürek nasıl yaşamaya devam edecek. Bana bunu nasıl yaptınız lan?" dedi. Arkasından "Kaan." Diye acı içinde haykıran, pişmanlık içinde kavrulan, yaşlar akan gözlerin sahibi Leyla'dan başkası değildi.

Leyla hiç böyle olsun istememişti, bunları yapmaya mecbur bırakılmıştı. Kaan'ın kendisini bu derece sevdiğini bilse canı pahasına bile olsa böyle bir zorlamaya belki de ilk defa baş kaldırırdı. Hayatı boyunca yapamadığı şeyi yapar ve mecbur bırakıldıklarına boyun eğmezdi. Ama bilmiyordu. Leyla artık olacaklardan deli gibi korkuyordu. Yerde yatan Alper'in kanlı yüzünden okuduğu, hayata dair tüm ümitlerinin gittiğinin izlerini görürken, Kaan'ın arkasından öylece bakmaya başladı. Kaan'ın sözleri yüreğinin derinliklerinde bir yerleri fena halde acıtmıştı. Şimdi başı önüne eğilmiş gözlerinden akıp giden yaşlarına dilinden dökülen pişmanlığını fısıltı haline dönüştürmüş cümleleri eşlik ediyordu.

Leyla "Özür dilerim, özür dilerim, ben böyle olmasını hiç istemedim. Ama mecburdum, başka çarem yoktu." Diyordu. Bu sözlere ise Leyla'nın görmediği, Alper'in bilmediği bir kişi ağaçların ardında şahitlik ediyordu. Ve artık kör düğüm olmuş hayatlar için belki de bir çözüm yolu bulunmuştu. Kim bilir belki de onlar için bir kurtuluş bileti çıkmıştı. Kim bilir?

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin