Herkese selamlar,
Uzun bir aradan sonra yeni hikayemizle karşınızdayız. Yorumlarınızı ve desteklerinizi bekliyorum. Keyifli okumalar :)
Geçmiş zaman, Eylül 2011
İşte sonunda olmuştu. Ellerinde sımsıkı tuttuğu defterlerle gözleri ışıl ışıl parlayarak yıllarca istediği bölümü kazanmış olmanın haklı gururu ile tabelayı okuyordu. Eğitim Fakültesi... Özüm Sönmez sonunda öğretmen olmanın ilk adımını bu fakülteyi kazanarak atmıştı. Dört yıl sonra bugün öğrenci olarak girdiği bu fakültenin kapılarından öğretmen olarak çıkacaktı. Hayalleri vardı Özüm'ün, öğretmen olarak minik öğrencilere elinden gelen her türlü yardımı yapacak, hayatı onların gözünden bakarak şenlenecekti. Şimdi bir adım dahi atamadan yıllar yıllar sonrayı hayal ediyordu. Ta ki arkadan gelen alaycı bir sese kadar.
"Kızım yürüsene ne bu duygusallık. Alt tarafı orada Eğitim Fakültesi yazıyor. Dikkatini çekerim orada yazan tıp ya da hukuk değil." Diyen kişi Özüm'ün en yakın arkadaşı Hande'ydi. Sözlerinin alaycılığı canını sıksa da bunu tüm gününe yayacak değildi. Kaşlarını çatarak ona döndü. "İki dakika." Dedi sertçe. "İki dakika izin ver de yıllardır hayalini kurduğum şu anın keyfini çıkarayım."
"Aman aman bir şey demedik hemen alınma. Yalnızca biraz daha beklersen ilk gün ilk dersi kaçıracağını haber vermek istedim. Gerçi ilk günden ne işimiz var bizim burada Allah aşkına. Lisede miyiz arkadaş? Üniversiteli olduk üniversiteli, sayende onun da ayrıcalığını yaşayamıyoruz. Nerede özgürlük? Ben üniversitenin bana tanıdığı özgürlüğü iliklerime kadar hissetmek istiyorum. Senin sıkıcı duygusallıklarını çekmek istemiyorum kızım."
"Amma konuştun yürü hadi yürü. Hatice teyzeme söylerim bu özgürlük zırvalıklarını ona da anlat bakalım okulun ilk gününden derse girmeme isteğine ne cevap verecek, merak ediyorum doğrusu.Özgürlüğünün değil de bu gidişe Hatice teyzenin tadını iliklerine kadar hissedeceksin gibi geliyor bana." Hande'nin kolundan çekiştirerek onu fakültenin içine doğru sürükleyen Özüm yüreğindeki coşku ve heyecan sayesinde arkadaşının mızmızlanmalarına aldırış etmiyordu. Hande'nin istediği tam anlamıyla özgürlüktü. Bölümü fark etmezdi. En büyük hayali başka bir şehirde üniversite okumaktı tabi bu hayalleri Hatice teyze'nin namı diyar terlik atmada ün salmış annesinin korkusu ile sekteye uğramıştı. Gizliden gizliye tercih yapmaya kalktığı an ise annesi bunu fark etmişti. Ve Hande bunu düşündüğüne bile pişman olmuştu. Annesi resti çekince el mecbur birlikte aynı üniversiteyi yazmışlardı. Özüm'ün hedefi belliydi ama Hande en azından senin yanında olsun diyerek ondan yüksek puanıyla üst sıralarda bölüme yerleşti.
Şimdi ikisi de sınıf öğretmenliği bölümünü kazanarak çocukluklarından bu yana sürdürdükleri arkadaşlıklarını üniversitede devam ettireceklerdi. Her ne kadar Hande özgürlük, diyerek bu şehirden kaçmaya çalışsa da Özüm sebebini bilirdi içindeki yaranın. Kabuk bağlasa da Hande onun yüzünü gördükçe kanayan yarasını iyileştirmek için gitmek isterdi. İmkânsızlara oynamak onun işi değildi. Netti Hande, ya evetti ya hayır. Ortası yoktu onun hayatının sırf bu yüzden gitmek istemişti. Olmayacak hayaller kurup gerçekleşemeyecek umutlar beslememek için gitmek istemişti. Gerçi onu da becerememişti ya neyse...
***
(İki Ay Sonra)
"Kızım kaldır şu kafanı ders notlarından yakında gözlük takmak zorunda kalacaksın."
Özüm, kantinde ders notlarını temize geçirirken Hande masaya gelip oturmuştu. Kafasını şöyle bir kaldırıp arkadaşını gördüğünde gözlerini kıstı. "Sabah ki derse neden gelmedin sen bakayım? Kaç defa aradım seni telefona bile cevap vermedin. Her şeyi geçtim insaniyet namına attığım mesajlara geri dönüş yapsaydın bari." Bir açıklama bekler gibi arkadaşına bakarken gözlerindeki hüznü gördü. "Hande ne oldu sana?" Panikle elindeki notları bir kenara bırakıp arkadaşının ellerinden tuttu. Tanıdık hüzün çöküp yerleşmişti gözlerine, ne kadar makyajla kapatmaya çalışsa da gece boyu ağladığını Özüm anlamıştı.
"Ben iyiyim yok bir şeyim." Dedi Hande ellerini arkadaşının ellerinin kıskacından kurtarıp yüzünü ovuşturmaya başladı. Bu onun bir nevi kaçıştı. "Sadece biraz uykusuz kaldım o kadar abartılacak bir şey yok, gerçekten." Dedi yapmacık bir gülümsemeyle onu inandırmak adına. Özüm bu açıklamaya tabi ki inanmadı. Nasıl inanırdı ki arkadaşının gözleri yüreğinin aynasıydı. Sözleri başka hikâye anlatsa da ne fark ederdi. Yıllardır tanıdığı arkadaşının belli ki yine kabuk bağlayan yarası kanamıştı. Yine o karşısına çıkmıştı. Yine onu görmüştü. "Her neyse ben çay alıyorum sana da kahve getiriyorum. Notlara bakarken beynin sulanmış belli farklı şeyler görüp uydurmaya başlamışsın. Hem sabah kaçırdığım ders hakkında bilgi verirsin. Malum vizeler yaklaşıyor." Hande Özüm'ü daha fazla konuşturmayarak apar topar masadan kalktı. Özüm arkadaşının arkasından üzgünce baktı. Keşke elinden daha fazlası gelseydi. Keşke onun yüzünü gerçek anlamda güldürebilseydi. Bir kez daha o yaranın sebebi olan isme lanet etti. Yüreğinde sürekli kanamaya yüz tutmuş acı süzülen o yaraya lanetler okudu. Dalıp gittiği dünyadan onu çekip çıkaran kişi yine arkadaşı Hande'ydi. Yüzündeki yapmacık bir gülümseme ile yüz hizasında tuttuğu kahve ve çay bardaklarını gösteriyordu. Hande'nin bu hali Özüm'ü bir nebze olsun tebessüm ettirdi.
Özüm masaya oturan Hande'ye sabah ki dersi anlatıyordu. Yarın küçük bir hazırlık sınavı olacaklarını o yüzden tüm notları bugün temize geçireceğini söylediği o anlarda sesler yükseldi ve ortalık bir anda karıştı. Özüm korku ile daha arkasını dönememişti ki sırtına çarpan bir kişi yüzünden önünde bulunan tüm notlar Hande'nin az önce getirdiği kahveye ve çaya bulanmıştı. Özüm yaşadığı şokun etkisiyle gözlerini irice açtı. Arbedenin çıktığı yeri görmüyordu gözleri. Ne ona çarpan ne de başka bir şey gözleri masaya odaklanmış bir şekilde sene başından bu yana yarın sınavı olan derse ait olan notlardaydı.
"Özüm iyi misin?" diye endişe ile bağıran Hande onun ellerini kollarına bakıyor bir yerinde yanık var mı diye kontrol ediyordu. Üzerine düşen şahıs Özüm'e yaklaşarak onun iyi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Bir baş işareti yaparak kavganın diğer tarafını yaka paça birileri tarafından dışarıya attırmıştı. Özüm transa girmiş gibiydi. Görmüyordu. Duymuyordu. Hissetmiyordu. Ellerinde ders notları saf saf ellerinde mahvolmuş kâğıtlara bakıyordu.
"Lütfen kusura bakmayın." Diyen kişinin sesini duyduğunda kaşlarını çattı ve bir anda kafasını sertçe yukarıya kaldırdı. Karşısında ne diyeceğini bilemeyen bir çift yeşil göz parlarken Özüm artık durdurulamazdı. Bir elindeki kâğıtlara bir de kendisine yeşilin en koyu tonunda bakan çocuğa bakıyordu. Adını bile bilmediği bu çocuk onun tüm emeğini çıkan bir arbede ile sırtına çarparak heba etmişti.
"Sen." Dedi tüm hiddeti ile elindeki kâğıtları havaya kaldırarak sallarken. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Sen benim tüm emeklerimi hangi hakla mahvedersin. Mahalle kabadayısı mısın sen?"
"Özüm laflarına dikkat et sadece bir kazaydı."
"Sen benim adımı nerden biliyorsun?"
"Özüm ben..."
"Allah kahretsin! Mahvettin tüm notlarımı, emeklerimi, lanet olsun sana da senin gibi kendini adam sanan kabadayı müsvettelerine de... " Gözyaşları sicim gibi akarken eşyalarını toparladı. Gözyaşlarının sebebi olan adama döndü eline kahve ve çay bulanmış kâğıtları toparladı adamın göğsüne sertçe vurarak onun tutmasını sağladı ve şimdi ulaşılmaz bir şekilde adamın yeşilleri kararan gözlerine bakıyordu. "Kimsin? Nesin bilmiyorum ama sakın o kabadayı müsvettesi suratını aklın varsa bir daha benim karşıma çıkarma. Çünkü şu andan itibaren benim için bu okulda kocaman bir hiçsin." O an Hande'nin gelip gelmediğini sormadan etrafındaki onları ilgiyle süzen insanlara aldırış etmeden, daha fazlasını düşünmeden gözyaşları eşliğinde okulun kantininden koşarcasına çıktı. Ardında pişman gözler ile onu izleyen bir Alper ve onun bu bakışını yakalayan bir Hande bırakarak çıkıp gitti. Şimdi ne mi olacak? Bakalım yeni hikâyemizde karakterlerimiz Özüm ve Alper'i neler bekliyor?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÜZAR #TAMAMLANDI#
RomansaSÖZDE DEĞİL ÖZDE AŞK 'IN ADI DEĞİŞTİRİLEREK AHÜZAR OLDU... ALPER VE ÖZÜM'Ün hikayesi AHÜZAR Ah eden yüreklerin ikrar ve inkar yolculuğu....