İnsan hayatını küçük bir valize de doldurabiliyormuş. Özüm odasındaki eşyaları ağır aksak hareketler ile çantasına doldururken yanı başında ellerini göğsünün altında birleştirip ona öldürücü bakışlar ile bakan arkadaşını şu anlık görmezden gelmeye çalışıyordu. Çünkü kendisiyle konuşmamak için delicesine inat etmişti. Özüm ise onun inadının kırılacağı o anı bekliyordu. Hande, onun eşyalarını toparlamaya başlamış olmasına hala inanamıyordu. Bu hale gelmelerine sebep olan adama lanetler okurken onu razı edememiş olmasına da öfke kusuyordu. Dolaptan kazaklarını alıp tek tek yerleştirirken bu manzaraya daha fazla dayanamayan arkadaşı bir hışımla yerinden kalkıp onun valizini eline alarak hunharca yere boşalttı.
"Bırak artık şu çocukluğu." Diye haykırdığında Özüm arkadaşının çıldırmışçasına yaptığı hareketlere bakıyordu. Hande dökülen kıyafetleri yerden alıp bir sağa bir sola fırlatıyor bir yandan da "Göndermem seni oralara duydun mu beni? Kimse ikna edememiş olabilir ama ben izin vermiyorum Özüm Hanım. Duydun mu beni hiçbir yere gidemezsin." Dedi onun gözlerinin içine sertçe baktı. Durduğu yerde kuşlar gibi çırpınıyor "İzin vermem." Diye acı içinde kıvranarak haykırıyordu. Yerdeki bir kıyafeti fırlatmak adına almak için aşağıya doğru eğildiği sırada eli başka bir el tarafından durduruldu. Gözleri yaşlı bir halde elin sahibine baktığında Özüm'ün yaşlarla dolu bakışları ile buluştu.
"Yapma Hande, benim için de zor olduğunu görmüyor musun? Daha da zorlaştırma yalvarırım." Dedi diğer eli ile de gözyaşlarını siliyordu. Hande eğildiği yerden yavaşça doğruldu ve arkadaşının iki elinden de tutarak onu yatağına oturttu.
"O zaman gitme. Gitmek zorunda değilsin ki Özüm. Biz birlikte yüksek lisans yapacaktık. Tercih yaptığından bile haberim yoktu. Hazmedemiyorum Özüm. Bana söylemiş olsan ben de tercih yapardım. Olmadı birlikte giderdik. Ama sen..." dedi gözlerinden akıp giden sele bir türlü engel olamıyordu. "Ama sen herkes ile birlikte beni de ardında bırakıyorsun ve benim de kabullenmemi bekliyorsun. İçim kabul etmiyor Özüm."
"Hande, sen benim dostumdan öte kardeşimsin seni nasıl ardımda bırakabilirim. Bu kararı tek başıma aldım çünkü uzaklaşmaya ihtiyacım var. Daha iyi olabilmem için gitmem gerekiyor. Seninle değil, hiç kimseyle değil yalnız başıma gitmem gerekiyor. Sana söylemedim çünkü öğretmenliği bile üniversitede annenin zoruyla okudun sen, yüksek lisansa benim zorumla başvurdun. Senin de kendi hayatına kanat çırpma vaktin geldi de geçiyor be Hande'm. Artık kendi hayallerimiz için çabalama zamanı... Senin içinde bastırdığın, yıllar önce vazgeçmek zorunda kaldığın hayalin için mücadele etmenin zamanı geldi. Ben her zaman yanındayım ama hayallerimiz farklı be kuzum... Ben o okula başladığım ilk gün öğretmenliği yüreğime taç ettim ve artık hiç kimsenin bu hayalime ket vurmasını istemiyorum. Kanatlarımız hayallerimize doğru uçacak ama biz iki dost hep sırt sırta olacağız. Anlamanı istiyorum. Çünkü yaşadığım her şeyin tek şahidi sensin." Dedi ve arkadaşını kolları arasına alarak ona sımsıkı sarıldı. Yıllardır o da hayallerini ertelemişti. Kendisi giderken onun da hayallerini gerçekleştirme vaktinin geldiğini söylemişti. Yarım kalsın istemiyordu. Yıllardır kendi acı çekerken onun da kabuk bağlamaya çalışan bir yarası vardı. Biliyordu Özüm ve ona da unutmak için bir yol gösteriyordu. İkisi de daha iyi olacaktı. Bunu daha iyi anlıyordu.
"Hadi sulu göz kalk da yardım et. Daha annemler ile vedalaşacağım sonra da okula gidip diplomamı alacağım." Dedi ondan zorlukla uzaklaşırken gözlerini de kaçırıyordu.
"Of ya yine o kaknem okula mı gideceğiz?" Dedi yapmacık bir kızgınlıkla söylendi. "Hem sen nasıl ikna ettin ki sizinkileri?"
" Kaknem mi? Dikkatini çekerim ki sen o okulda yüksek lisans yapmak için az önce beni ikna etmeye çalışıyordun. Hem bizimkileri ikna ettiğim söylenemez."
"Dur bir dakika, yoksa onların daha haberi yok mu?
"Hım." Dedi düşünceli bir ses tonuyla "Doğru tahminlerin hatunusun kızım, seni neden götürüyorum sanıyorsun? Bir nevi bana kalkan görevi göreceksin. Malum sen atılan terlikleri bertaraf etmekte ustasın annenden dolayı." Dedi ona göz kırparken.
"Vay hain vay, küçük hanıma bakın siz hele, kafasında yememiş içmemiş de planlar kurgulamış. Sana şimdiden söyleyeyim ben annenin tarafındayım." Dedi burnunu dikleştirerek şimdi ona çocukça bir meydan okuyordu.
"Bak sen?" dedi Özüm eline aldığı yastığı ona fırlatırken isabet konusunda yine şaşmadığını onun yerinde sarsılmasıyla daha iyi anladı. Sinirleri iyice bozulan iki arkadaş ağlanacak hallerine şimdi bir sinir boşalması halinde kahkahalar eşliğinde gülmeye başladılar.
***
Özüm ailesinin evinin bahçesinde oturmuş gecenin zifiri karanlığında sonbaharın yavaşça kendisini hissettirdiği anlara şahitlik ederken elleri ile kollarını ovuşturuyordu. Hande ile ailesinin evine geldiklerinde sinir küpü bir anne babayı karşısında görmeyi beklemiyordu. Bir muamma içindeydi haftalardır ailesi. Nişandan sonra kızlarındaki büyük değişikliği fark etmemek elde değildi. Ama kızlarının radikal kararlarla karşılarına çıkmasını hiç mi hiç beklemiyorlardı. Cem'den ayrılması, yüksek lisansa bir süreliğine ara vermek istemesi ve en önemlisi atanmış olmasına ve görev için yola çıkacağına inanamıyorlardı. Ailesi o kadar çok şaşkındı ki yaşananlara inanamazken bu kadar kızlarının hayatından bi haber olmaları yüreklerini burkmuştu. Annesi gözyaşları içinde kızına sarılırken ona bir şey olmadığı için şükürler ediyor ve kızının yanaklarını öpüp kokluyordu. Babası ne yapacağını bilmez bir halde omuzları çökmüş bir halde kızını koruyamamış olmanın verdiği güçsüzlükle çaresizlik içinde sıkışıp kalmıştı. Babasının bu ruh halini hisseden Özüm ona elini uzatıp gelmesini istedi. Babası ve annesinin aralarında otururken ikisinin de ellerini birleştirerek sımsıkı tuttu. "Hiçbir şey sizin suçunuz değildi. Ne kadar az bilirseniz o kadar iyiydi. Üzülmenizi istemedim. Ama buradan gitmek, hayallerimi gerçekleştirmek sizin gibi öğretmen olmak istiyorum. Sizin gibi güzel anılar biriktirmek ve geriye dönüp baktığımda vefakâr insanların hayatımda olmasını istiyorum. Bana destek olacağınıza inanıyorum. Çünkü ben gidersem daha iyi olacağım." Dediğinde onların onayının yüreğini nasıl ferahlatacağının garantisini onların gözlerinin içine ışıldayan gözlerle baktığında anladı. Anne ve babası kızlarının bakışlarında yıllardır görmedikleri ve zamansız bir şekilde sebebini anlayamadıkları bir anda sönen ışığın tekrar gözlerinde görmek ailesini umutlandırmıştı ve onun bu kararına saygı duyarak gözyaşları eşliğinde onay vermişlerdi. Bu duygusal ortamı bozan ise Hande'nin sesi oldu.
"Aşk olsun Leman teyzeciğim o kadar dedim annenin tarafındayım diye, nasıl izin verirsiniz siz bu deli kızınızın gitmesine? Ne işi var teee Erzurum'lar da uzakta yahu..." dediğinde herkes bir ağızdan gülmeye başladı. Özüm "Hande..." diye uyaran ses tonuna bakışlarını eklerken "Ne?" diyen Hande umursamaz bir şekilde omuzlarını silkerek ona karşılık vermişti. Leman Hanım kızının ertesi gün otobüsle yola çıkacağını öğrendiği an ufak çaplı bir kriz daha yaşadılar. Haklı olarak kızını kucağına yatırıp sağlam bir dayak atıp atmamak arasında gidip gelmişti. Erzurum'a onunla gelmek isteyen ailesini ikna etmek hiç de kolay olmamıştı. Daha sonra gittikten kısa bir süre onların da arkasından geleceği konusunda anlaşarak da bu konuyu kapatmışlardı. Sabah yola çıkacağı için annesi bırakmamıştı kızını. Onun son gecesini baba evinde geçirmesini istemişti. Özüm herkes uyuduğunda kendisini bahçeye atmış ve tüm yaşadıklarını düşünüyordu. Beklemediği ise gecenin karanlığında hiç beklemediği adımların yavaşça kendisine doğru gelmesiydi. Usul adımlarla kendisine gelen ayak seslerini duymazken gözleri kapalı gecenin sessizliğini dinliyordu. Ta ki omzunda hissettiği o dokunuşa kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÜZAR #TAMAMLANDI#
RomanceSÖZDE DEĞİL ÖZDE AŞK 'IN ADI DEĞİŞTİRİLEREK AHÜZAR OLDU... ALPER VE ÖZÜM'Ün hikayesi AHÜZAR Ah eden yüreklerin ikrar ve inkar yolculuğu....