47.BÖLÜM

6.4K 455 5
                                    

Bir Hafta Sonra

Vazgeçmek... Pes etmek... Özüm'ün bir haftadır yaşadıklarının vermiş olduğu yorgunlukla hissettiği şeylerdi. Günlerdir sessiz sedasız konuşmadan oturuyor yaşadıklarını ölçüp tartıyordu. Neydi bu kadar içinden çıkılamayacak durum? Neden bu kadar çaresiz hissediyordu kendisini? Karar vermek hiç bu kadar zor olmamıştı hayatında? Tam bir hafta önce kaçarcasına bir yola çıkmıştı can dostuyla, nereye gittiğini bilmeden ona güvenerek nefes almak, sadece uzaklaşmak istemişti. Hande amacına ulaşsa da Özüm'ün son zamanlardaki bu hali git gide onu korkutmaya başlamıştı. Onu o cendereden bir an önce kurtarmak istemiş ve aceleyle bir plan yapmıştı. Karar verebilmesi için onu herkesten ve her şeyden kimsenin tahmin etmeyeceği bir yere kaçırmıştı. Alper ve Hakan ile Özüm'ün yanına gitmek için yola çıkmadan hemen önce Karasu'dan bir yazlık kiralamıştı. Özüm'ün ailesini de Alper'in öğreneceği gibi bilgilendirdikten sonra sıra ile aklındakileri uygulamış ve arkadaşını o kargaşadan kurtarmayı başarmıştı. En azından o öyle düşünüyordu?

Özüm'ün gözlerinde gördüğü o pes etmişliği yıllar önce Alper'in onu terk ettiğinde bile görmemişti. Şimdi onun bu hali canını sıkıyordu. Her gününü yazlığın bahçesindeki salıncakta oturup denizi seyrederek geçiriyordu. Gecesi gündüzü birbirine karışmış gibiydi. Gündüz deniz, gece yıldızlar vardı hayatında, Hande'nin soruları havada asılı bir halde cevapsız kalıyor, neşelendirme çabaları hepten boşa çıkıyordu. Farklı bir ruh hali içindeydi Özüm, var gibiyken aslında yoktu. Gözleri açıkken adeta uyur gibiydi. Hande onun bu haline daha fazla dayanamayarak dizlerini karnına çekmiş ve başını dizlerinin üzerine yerleştirmiş arkadaşının karşısına ellerini beline koyarak kavga etmeye hazırlanırcasına korkusuzca geçti. Manzarasının önüne öfke dolu bakışlara sahip arkadaşının geçmesi genç kızın kaşlarını huzursuzca çatmasına sebep oldu. "Ne var? Ne oldu?" bakışları ile ona bakan Özüm'ün dilinden tek bir kelime dökülmezken önünden çekilmesini ima eden gözlerine pek de aldırış etmiyordu Hande. Derin bir nefes alıp veren Özüm ayaklarını salıncaktan sarkıtıp ayaklarına terliklerini geçirdi ve kalkmak için ayaklandı. Onun bu umursamaz hali daha da sinirlenmesine sebep oldu. Özüm bir adım atmıştı ki kolu sertçe tutulup kendisine bakılması için çekildi. Gözlerini kısarak "Ne istiyorsun Hande?" dedi bıkkınlıkla çıkan sesiyle.

"Ne mi istiyorum? Sence Özüm Hanım ne istiyor olabilirim?" Dalga geçer gibiydi her bir kelimesi.

"Keyfimi kaçırıp karşıma geçerek hesap soran sensin, ne bileyim ne istediğini? Müneccim miyim ben? Söyle ne derdin varsa uğraştırma beni."

Onun bu karşılığı Hande'nin sinirleri bozan bir kahkaha atmasına sebep oldu. Özüm'ün tuttuğu kolunu sertçe ona doğru savurdu.

"Sen buna keyif mi diyorsun? Utanmasan depresyona gireceksin. Bir de ne istiyorsun diye bana soruyorsun öyle mi? Peki o zaman sana ne istediğimi söyleyeyim." Dedi kollarını göğsünün altında birleştirdi. " Arkadaşımı geri istiyorum duydun mu beni? Her nereye gömdüysen çıkar onu o ölü toprağının altından çünkü artık bu vazgeçmiş gözlere sahip Özüm'e daha fazla tahammül edemeyeceğim." Dedi sertçe. Tahammülsüzlüğü gözlerinden açık bir kitap gibi okunuyordu. Gücü yoktu Özüm'ün arkadaşı ile mücadele etmeye. Biliyordu, farkındaydı, haklıydı ama ne diyeceğini içindeki ruh halini ona nasıl anlatacağını bilmiyordu. Gözlerini devirdi ve ona tek kelime etmeden içeriye gitmek için ölü adımlar ile yöneldi. Onun bu kaçışını fark eden arkadaşı "Hey hey!" diyerek çırpınışlarına eklediği haykırışlar içinde önüne geçti. Ellerini iki yanına açarak havaya kaldırdı. Geçit vermeyeceğini belli edercesine "Nereye gittiğini sanıyorsun sen? Konuşacağız artık. Bugün bu matem havası bitecek. Neyin yasını tutuyorsan sona erecek ve biz toprak altına gömdüğün o neşe dolu kızı el birliği ile geri dirilteceğiz anladın mı beni?" Özüm arkadaşının bu ısrarcı tavrına daha fazla dayanamadı ve gözlerinde günlerdir hapsettiği yaşları içini boşaltırcasına serbest bıraktı.

"Bunu bana neden yapıyorsun Hande? Görmüyor musun halimi, baksana ne haldeyim." Dedi ellerini iki yanına açarak kendisini gösterdi. "Öldüm ben, sende söyledin o masum, küçük kız öldü. Toprak altına gömüldü sen de gördün. Ayakta duracak halim bile kalmadı. Alper, Cem, ailem, çevrem, hayatım, yaşadıklarım ağır geliyor artık anlamıyor musun? Varlığımın şu dünyada bir anlamı olduğunu bile düşünmüyorum. Sanki olmasam herkes daha da mutlu olur gibi geliyor. Günlerdir düşünüyorum. Neydim? Ne oldum? Yalandan nefret eden ben attığım her adımda yalan söyler oldum. Kendimden nefret eder hale geldim. Sevdiğim dediğim adam tarafından yıllar önce ne için terk edildiğimi öğrendiğimde dünya başıma yıkıldı. Tamam diyorum bırak unut onu, kalbini at çöpe mantığını kullan diyerek yeni bir hayat istiyorum. Anlam veremediğim bir anlayış ve olgunluk gösteren nişanlandığım adama bin tane yalan söylüyorum. Söylesene benim konuşacak dermanım mı var? Karar vermek için geldim güya, neyin kararı Hande. Ne için karar vereceğim? Artık ondan bile emin değilim ben."

"Yeter Özüm, bırak artık şu saçma sapan düşünceleri." Dedi nefesleri boğuklaşan başı önünde omuzları sarsılarak ağlayan arkadaşının yanına giderek onu kollarından tutup silkelemeye başladı. Gözleri bakışlarını bulduğunda canının acıyacağını bildiği halde konuşmayı sürdürdü. "Söylesene bir tek sen mi acı çekiyorsun şu hayatta? Bir tek senin mi derdin var? Şu yaptığın sadece şımarıklık başka hiçbir şey değil."

"Sen ne diyorsun Hande? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" dedi gözyaşları arasında inanamaz gözler ile ona bakarken. Hayal kırıklığı yüreğinde ansızın canlanıvermişti.

"Evet." Dedi genç kız kendinden emin bir şekilde "Gerçekten böyle düşünüyorum. Sen şımarık küçük bir çocuksun Özüm. Bak bir çevrene dünya senin acıların var diye dönmeyi bırakmıyor. Senin acının acı olarak kabul edilmediği bir dünyada yaşıyoruz biz. Senin yaşadıkların, tamam kabul ediyorum kolay değil ama bu kadar büyük de değil be Özüm. Hayat içindeki varlığını sorgulayacak kadar değil. Ailesini kaybedip kimsesiz kalan insanlar var biliyor musun? Sevdiğim dediği insanı toprak altına gönderip asla geri gelmeyeceğini bilerek sevmeye devam eden insanlar var. Sevdiği insanı günlerce hastane odalarında, yoğun bakım kapılarında bekleyen yürekler var. Anne kokusunu koklayamadan annesini göremeden yıllarca nefes almaya devam eden insanlar var. Ve daha niceleri... Sen şimdi benim karşıma geçmiş sevdiğim adam beni bu yüzden terk etmiş, nişanlıyım ama yalan söyledim mi diyorsun. Kusura bakma ama yeter, evet üzüntünü anlıyorum yanındayım ama yeter daha fazla senin bu halini görmeye tahammül edemiyorum. Affedemiyor musun Alper'i tamam affetme, istemiyor musun Cem'i tamam at yüzüğü, ama dön bir kendi hayatına bak. Acınacak hale düşüyorsun sebepsiz yere. Benden bu kadar Özüm ya kendini adam gibi toparla ya da bu gece geri dönüyoruz. İyileşmek istemeyen, tedaviyi kabul etmeyen bir hastaya en iyi doktorun bile yapacak hiç bir şeyi yoktur. Bu doktor en iyi ve tek dostun ben olsam bile..." dedi ve Özüm'e sırtını dönerek içeriye doğru yöneldi. Biraz fazla ağırdı sözleri ama silkeleyip kendisine getirmesi gerekiyordu arkadaşını. Dost dediğin pohpohlamalar ile göz boyamaz acıyı acıtacağını bile bile söyleyedi. Hande ise zehir zemberek bir arkadaştı. Söz konusu hayat ise onun söyleyecek sözü bitmezdi. Hele ki elindeki yaşamın, aldığı nefesin kıymetini bilmeyen memnuniyetsiz bir insan varsa karşısında. Susmazdı bu konuda, şükür etmeyi kendisine yol etmeyen insanların mutlu olamayacağına inanan bir yüreğe uzun yıllar önce sahip olmuştu. Şerrin hayra giden yolda bir sınav, aydınlığa çıkan yerde son karanlık olduğunu yüreğine nakış gibi işleyen bir ruh güzelliğine sahipti. İşte bu yüzden artık silkelenme vakti çoktan gelmişti arkadaşının. İçeriye girmek üzereyken titrek bir nefese sahip "Gitme." Diyen ses Özüm'den başkasına ait değildi. Hande geriye dönüp bakma gereği duymadan "Neden?" dedi tek kelime, tok bir sesle. Birkaç adımda arkadaşının yanına gitti. Omzuna dokunarak Özüm ona varlığını hissettirdi. "Çünkü bu ölü toprağını üzerimden tek başıma atamam. Eski Özüm'ü bana hatırlatmana ihtiyacım var Hande." Dedi "Sen olmadan başaramam."

Hande duydukları ile başarmış olmanın mutluluğuyla derin bir nefes alıp verdi. Arkadaşına dönerek sımsıkı sarıldı ona. Şimdi iki dost birbirlerine sımsıkı sarılmış ve eski hayatlarına geri dönebilmenin inancı ile gözyaşları sel olurken acılarını dindirmeye çalışıyorlardı. Hayat herkese güzel dostları nasip etmezdi. Kimine etse de kör olan insanoğlu bunları görmezden gelirdi. Hayatta varlığına şükür ettiğimiz insanlara dost derdi yüreklerimiz. Özüm de Hande de birbirlerinin dost namına şükür sebepleriydiler. Hayatın kader nezdinde en büyük kıyağı birbirlerine sahip olmalarıydı.

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin