66.BÖLÜM

5.3K 426 20
                                    

"Hezeyana uğrayan kalbim buruk. Deli bozuk bakan gözlerim de artık hazan rüzgârları esiyor. Dilbaz dilim suskun, cümlelerim küskün hayata. Gönlümün eli kolu bağlı çaresiz bir köşede oturuyor artık. Umut. Umut dediğim mahzun divan sonsuzluğa uzanırken tek yapabildiğim beklemek. Zor olsa da ne çare...

Hayalin gözlerimde her canlandığında bakışlarım mahmurlaşıyor. İçimde barındırdığım en gizli anlamımsın sen benim. Hoş gör be sevdam sana ulaşan sesimi, hissettirmeyi umut ettiğim nefesimi, sana karşı delicesini hislenişimi hoş gör. Yüreğimin coşkun deniz gibi çağlamasına sadece izin ver. Söz konusu olan benim gönlümün meclisi... Kalbimin her bir yanından aktığın, taştığın sınırımdın sen. Aklımın bile meylettiği, ruhumun yar edindiği bir candın, aldığım en gerçek nefestin. Nazenin bir sevdanın başkahramanıydı ezbere bildiğim, aklıma kazıdığım adın. Gün ışığının aydınlattığı, gönlümün kabardığı bir soluktun gönül evimin gül bahçelerinde. Şimdi ise beni benden geçiren ebedi kara sevdamsın.

Mutluluk o kadar çabuk elde edilebilir bir kavram değilken, elde ettiğim halde şımarıkça tutumlarımla kaybettim ben. Ve vakit bedel ödeme zamanı... Zor elde edilenin kolaylıkla kaybetmenin, kıymet bilmenin elbet bir diyeti olmalıydı değil mi? Ben de o diyeti ödüyorum şimdi. Ben cezama razıyım da sensizliğe razı değilim be güzelim. Sensizlik insanın ciğerini söküyor, çok fena can yakıyor be güzel gözlüm.

Sensiz acımasız karanlık günlere mahkûmum. Her günüm biraz daha yokluğunda yanarak geçiyor. Nefes almak her saniye daha da zorlaşıyor. Senin olmadığın bu şehre şimdi kar taneleri usulca dökülüyor. Düşen her kar tanesinin yere değdiği anı kaçırmamak adına kendimi sokaklara atıyorum. Belki kar taneleri rüzgârın şahitliğinde oralardan buralara senin kokunu getirir diye boş bir umut içine düşüyorum. Kim bilir, diyen yüreğimin sesine kulak verip deli divane sokaklarda dolanıyorum.

Günlerim sensizliğin acı sessizliği ortasında kendimden bi haber bilinç kaybı içinde geçiyor. Kendime geldiğim tek anım kâğıdı kalemi elime alıp sana yazdığım satırlarım. Her gün mektuplarıma gelmeyen cevapların karamsarlığı ile yok olup gidiyorum be güzelim. Sessizliğinle vermediğin cevaplar ile aslında en büyük cezayı cevap olarak ban veriyorsun ve bu benim yüreğimi parçalıyor.

Beklenti insanı her şeye rağmen ayakta tutan bir duyguymuş. Bunu da öğrendim be ömrüm. Bunu da senin mahmur bakışlarını hayal ederek üstesinden gelmeyi başardım. Asıl beni sende tutan senden bir an olsun vazgeçmeme engel olan neydi biliyor musun? Gözlerinde bana dair gördüklerim. O bakışlarda sen kadar ben, ben kadar da umut vardı. Ben gözünün içinde anlık gördüğüm BİZE sonsuz bir ümitle sarıldım güzelim. Gelmeyen cevaplarına inat, istemiyorum diyen sözde diline rağmen ben gözlerinde gördüğüm yüreğine, yüreğinin tek sahibi olan kendime güveniyorum. Sana olan aşkıma sıkıca tutunuyorum.

Biliyorum bir gün benden acımasızca çekilip giden ellerin soluksuzca tekrar bana geri dönecek. Ve ben o günün çok da uzaklarda olduğunu düşünmüyorum. Ömrüm, o gün gelene kadar, kendine iyi bak iki gözüm, iyi ki varsın gözlerimin sönmeyen nuru.

Seni kendinden geçercesine seven Alper'in."

Yine gözyaşları ile ıslanıyordu Özüm'ün elindeki mektup. Her ayın sonunda gelen mektuplar hiç şaşmadan istisnasız gelmeye devam ediyordu. Özüm başlarda Alper'i vazgeçer diye düşünmüştü ama her ayın sonunda ondan gelecek olan mektubu dört gözle bekler olmuştu. Eda onu sıkıştırsa da yüzüğün sahibinin gönderdiğini söylemiş ama daha fazla açıklama yapmamıştı.

Özüm ara tatil gelmesine rağmen bir bahane uydurarak İstanbul'a gitmemişti. Korkuyordu gitmekten, onunla karşılaşmaktan, ona karşı direnememekten korkuyordu. Özlem öyle sarıp sarmalıyordu ki onu, şu an karşısına dimdik dikilse kendisini onun kollarına atmamak için büyük bir çaba sarf etmek zorunda kalırdı.

Alper, vazgeçmemişti. Mektuplarını göndermeye devam ederken Özüm o mektuplara cevap yazmamak için büyük inat ediyordu. Okula, köye, çevreye alışmıştı. Kendisini ilk defa işe yarar hissediyordu. Bu köyde görev yapmak ruhuna farklı bir haz tattırmıştı. Ruhu terbiye oluyordu adeta. Sabretmeyi öğreniyordu. Alper gibi o da büyüyor o da olgunlaşıyordu. Ama ikisinin de artık cesareti yoktu. Birinin gelmeye diğerinin gitmeye... Hissediyorlardı daha zamanı gelmemişti. Eğer o zaman geldiğinde hala yürekleri birbiri için çarpıyorsa işte o zaman mutluluğu yaşamayı hak edeceklerdi. Kim bilir belki de yolları artık ayrı hayatlarda mutluluğu tadacaktı. Kim bilir?

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin