Gün çoktan ağarmıştı. Etrafa ışıklar saçan güneş tepe noktasına ulaştığı o anlarda Hakan huzursuzca yattığı yerde kıpırdanmaya başladı. Başı sanki çatlayacak gibi ağrıyor, gözlerini açmakta zorlanıyordu. Yavaşça yattığı yerden doğrulup elleri ile yüzünü sıvazladıktan sonra ağırlaşan bedeninin nerede gözünü açtığını idrak etmeye çalışıyordu. Sebebini bilmediği bir şekilde sarhoş gibi hissediyordu kendisini. Üzerindeki örtüyü atarken salonun ortasındaki kanepede sızıp kaldığının farkına vardı. Mutfak tarafından gelen sesler ona hala Cem'in evde olduğunu hatırlattı. Dün gece olanları, Alper'i ve kızları anımsadığında uyuyakaldığına inanamıyordu. Nasıl olmuştu da kanepede sızıp kalmıştı böyle? Ağrıyan başına inat kendisini toparlamaya çalışarak zonklayan beynine aldırış etmeden aceleci adımlar ile mutfak kısmına gittiğinde Cem'in kahvaltı hazırladığını gördü.
"Günaydın." Dedi Hakan, bu adamın iyi biri olmadığını hissediyor ve göz hapsinden bir an olsun ayırmak istemiyordu. Bir sebebi olmasa da etrafına yaydığı tehlikenin kokusunu on metre öteden alabiliyordu. Ama şu an ona iyi davranmalı ve kızları bu adamdan olabildiğince uzak tutmalıydı. Bir an önce de onları alıp bir bahane ile geri dönmeliydiler.
"Günaydın." Diyen Cem, ona ifadesiz bir surat ve gayet resmi bir ses tonuyla karşılık verdi. Onun bu tavrından hoşlanmayan Hakan, bir an önce kızların nerede olduğunu öğrenmek istiyordu.
"Kızlar kalkmadı mı hala?" diyerek kolundaki saatine baktığında zamanın nasıl olup da bu kadar hızlı geçtiğine anlam verememişti. Cem onun yüzüne bakma gereği bile duymadan işine devam ediyordu.
"Onlar gitti." Dedi işine devam ederek tek solukta umursamaz bir havada. Duydukları karşısında gözleri irileşen Hakan refleksel bir hareket ile Cem'i yaptığı işten sökercesine alırken iki yakasına birden yapışarak:
"Ne saçmalıyorsun sen? Ne demek gittiler? Ne zaman, nereye?" dedi. Panik havasında bin bir hiddetin kırıklarını bir bir saplıyordu adamın gözlerinin içine. Biraz daha konuşmazsa elinde kalacaktı bu adam.
"Bırak yakamı!" Diyerek onun ellerini sertçe geriye doğru ittirdi Cem. "Ne duyduysan o, gittiler. Sen fosur fosur uyurken onlar sabaha doğru yola çıktılar."
"Hadi ben uyuyordum da sen neciydin be adam! Sen nasıl olur da o saatte iki kızı tek başına yola salarsın?"
"Sen benimle nasıl konuşuyorsun böyle?"
Cem'in gözlerinde gördüğü öfke ateşine şaşkınlıkla baktı Hakan, yanılmıyordu, bu adam normal biri değildi. Ardından Cem saatine baktı "Çoktan uçakları kalkmış olmalı." Dedi, bir anda sakinleşen sesine ve öfkesi sönmüş gözlerine Hakan tuhaf bakışlar ile karşılık veriyordu. Dengesiz herifin tekiydi. Tek kelime ile dengesiz bir mahlûkattı.
"Ne uçağı, ne saçmalıyorsun sen be adam? Açık açık konuşsana!"
"Bilmiyormuş gibi davranma, siz Hande ile bu yurt dışı işi için kavga etmediniz mi? Hande de Özüm de yüksek lisans için çok büyük emek verdiler ve benden bu konuda yardım istediler. Kıza engel olmuşsun, o yüzden kavga etmişsiniz. Ama kusura bakma onların geleceğini karartmana izin veremem."
"Oğlum cidden kafayı yemişsin sen, nasıl bir adamsın sen ya? İnsan sevdiği kızı gecenin bir yarısı tek başına yabancısı olduğu yola gönderir mi? Ya başlarına bir şey gelse, ya bir şey olsa nasıl vereceksin bunun hesabını?"
"Onlar yetişkin iki birey ve sen geri kafalı adam onların geleceğini mahvedemeyeceksin. Senden hiç hazmetmedim zaten, kızların anlattıklarına ve gitme isteklerini şimdi daha iyi anlıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÜZAR #TAMAMLANDI#
RomanceSÖZDE DEĞİL ÖZDE AŞK 'IN ADI DEĞİŞTİRİLEREK AHÜZAR OLDU... ALPER VE ÖZÜM'Ün hikayesi AHÜZAR Ah eden yüreklerin ikrar ve inkar yolculuğu....