Özüm adım adım Cem'e doğru giderken yüreğinde tarif edilemez bir telaş vardı. Alper planı anlatmış olsa da bir yanı hala Cem'e haksızlık yaptığını deli gibi savunuyor ama diğer yanı ise ondan anlamadığı şekilde çekiniyordu. Cem her şeyi bilmesine rağmen o kadar anlayışlı davranmıştı ki hala bu kadar sağduyulu olmasına şaşırıyor dahası bir türlü anlam veremiyordu. Salona geçtiği anda kendisini karşılayan masaya gözlerini kocaman açarak karşılık verdi. Yok artık! Nidaları yüreğinde birden yükselmişti. Ne olduğunu anlayamadığı o kısacık zaman diliminde onun şaşkınlığını fırsat bilen Cem arkasından yavaş ve sessiz adımlar ile gelerek onun irkilmesine aldırış etmeden beline sıkıca sarılıp onun sırtını teklifsizce kendine doğru çekti. Dudakları şimdi omzuna minik bir buse kondurduğu sırada nefesinin sıcak teması Özüm'ün yüreğinin de bedeni gibi buz kesmesine sebep oldu. Dudakları teninden ağır çekimde uzaklaşırken şimdi başı Özüm'ün omzunu mesken tutmuş minik dokunuşlar ile karnını okşuyordu. Bu dokunuşlar hiç de masumane değil dahası mesaj verir nitelikteydi. Özüm hareket kabiliyetini yitirmiş gibi kaskatı bir beden ile olduğu yerden bir adım gidemezken sesinin de nereye kaçıp gittiğini idrak etmeye çalışıyordu. Kendisi için mumlar ve çiçeklerle bezenmiş loş ışığın dolup taştığı salonda masanın üzerindeki muhteşem yemekler göze çarpsa da Özüm'ün şu an bu hazırlığa vereceği bir karşılığı yoktu. Cem içi imalar ile dolu bir ses tonuyla "Beğendin mi hayatım?" diye sorduğunda artık Cem ile konuşması dahası bir an önce bu kollardan çekip kendisini kurtarması gerekiyordu. Gecenin başı bu şekilde başladıysa sonunu düşünmek bile istemiyordu. Ne kadar Alper'e öfke dolu olsa da şu an çok yakınında bir yerde onun nefes aldığını bilmek kendisini güvende hissetmesini sağlıyordu. Ama bir an önce yüreğinin ihanet saydığı kollardan da tenine değen bedeninin taş kesilmesine sebep olan nefesten de kurtulma isteği ile yanıp tutuşuyordu.
"Ben, şey..." dedi ve bir anda kendisini onun kolları arasından zorla da olsa çekiştirerek alnını ovuşturarak masaya yöneldi. "Her şey çok güzel görünüyor. Sen tüm bunları ne ara..." dediği an sözü Cem'in cümleleri ile beklemeksizin kesilip atıldı.
"Senin sebepsiz yere odaya kendini kapatman yeterli vakti bana tanıdı." Dedi ve bir adımda Özüm'ün kendisinden kaçmak için uzaklaştığı masanın yanına gitti. Kolundan nazik bir tutuşla kendisine çektiği genç kızı bir eliyle de belinden destekledi ve mümkünmüş gibi daha da kendisine çekti. Yüzleri öylesine yakındı ki loş ortamda masanın üzerinde yanan mumların ahenkli dansı gözlerine yansıyordu. Cem'in gözlerinde arzu ve tutku peyda olurken, Özüm'ün gözleri korku ve panik doğuruyordu. Nefesleri sıklaşırken kendisini bu durumdan nasıl kurtaracağını düşünüyordu. Ne kadar uzaklaşmak için çabalasa da Cem bunu nazlanma olarak algılıyordu. Onun gözlerinde göremediği anlayış ilk defa Özüm'ü korkutuyor ve ona ilk defa ciddi anlamda ulaşamadığını hissediyordu.
"Seni öyle çok seviyorum ki Özüm, kelimeler ile ifade edemeyeceğim kadar içim seninle dolu. Hangi kelime seni anlatır inan bilmiyorum. Şehir şehir, ülke ülke gezdim ama gözlerim senin gibisini görmedi. Kokun..." dedi boynundan derin bir nefes aldı. "Bu kokun beni benden alıp götürüyor. Güzelliğin..." dedi başını boynundan yavaşça çekerken gözleri ile yüzünün her bir ayrıntısını ezberler gibi bakıyordu. "Güzelliğin gözlerimi değil yüreğimi kamaştırıyor. Anlatamıyorum Özüm, sana seni nasıl sevdiğimi anlatamıyorum. Kelimelerim, cümlelerim, tahsilim, geçmişim, bana dair hiçbir şey sana olan aşkımı anlatmaya yetmiyor. Ama sen anla..." dedi yalvarırcasına.
"Cem..." dedi Özüm, çaresizce kıvranıyordu şimdi gözleriyle baktığında sözleriyle ulaşmadığı adama. "Ben..." dedi ve Cem'in parmakları Özüm'ün dudağına arsızca dokundu.
"Şiyt..." dedi. "Artık konuşma zamanı değil susma zamanı. Artık aşkımızın hayat bulma zamanı. Benim için önemli olan bu evde, benim için hayat olan kadın ile aşkımın nefes alma zamanı." Dedi dudaklarına değen parmakları okşarcasına onu baştan çıkarmaya çoktan hevesliydi. Ama bilmiyordu ki onun bu yaptıkları Özüm'ün baştan çıkmasına değil daha da beter bir korku ile endişe kervanına takılıp gitmesine sebep oluyordu. Yavaş yavaş okşadığı dudaklara şimdi ağır çekimde kokusunu hissederek yaklaşıyordu. Gözlerini kapamış Özüm'ün dudaklarına arzu ve tutku ile yaklaşırken genç kız o an ölmek istedi. Dudaklarında sevdasını taşıdığı adamın mührünü bozacak kişinin kendisine yaklaşmasına ne kadar çırpınsa da engel olamıyordu. İstemiyordu Özüm, ama bunu kolları arasında zoraki durduğu adama anlatmanın şu an için bir mümkünatı yoktu. Korkuyordu Özüm, dudaklarından parmağında yüzüğünü taşıdığı adam tarafından yüreğinin sahibi olan adamın izlerinin silinip gitmesinden korkuyordu. Kaçamadığı için gözlerini sımsıkı kapadı. Bitmişti artık. Onun için her şey bitmişti. İşte tam o anda çalan kapı ikisinin de bir anda durmasını sağladı. Özüm gözlerini kaçarcasına açarken Cem bu durumdan da gelen davetsiz misafirden de hiç hoşnut değildi. Tam kapıya aldırış etmeden kaldığı işe devam etmeye kalktığı anda sabırsızca arka arkaya çalan kapı Cem'in git gide sinirlerinin artmasına ve kaşlarının çatılmasına sebep oldu.
"Kahretsin! Bu da kim böyle?" diye Özüm'den uzaklaşırken, genç kızın derin ve huzursuz bir nefes bıraktığını o an için fark etmedi. Kapıdaki davetsiz misafire Cem öfkesini kusmaya giderken Özüm elini kalbine götürdü ve bedeninin kendisini taşımakta zorlanan ayaklarının isyanına kulak kabartarak kendisini en yakın bulduğu koltuğa sertçe bıraktı. Eli kalbinde derin nefesler alıp verirken şimdiden gecenin çok uzun olacağının farkına vardı. Bu iş giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyordu ve Özüm'ün korkuları da bir o kadar artıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÜZAR #TAMAMLANDI#
RomanceSÖZDE DEĞİL ÖZDE AŞK 'IN ADI DEĞİŞTİRİLEREK AHÜZAR OLDU... ALPER VE ÖZÜM'Ün hikayesi AHÜZAR Ah eden yüreklerin ikrar ve inkar yolculuğu....