30.BÖLÜM

7.2K 526 18
                                    

"Senin burada ne işin var?" derken öfke kusuyordu Özüm'ün bakışları. Karşısında kendisini ilk baştan bu yana düşman gibi gören Leyla'yı gördüğünde şaşırmıştı. Alper, Leyla için İstanbul'un kapıları sonsuza kadar kapandı demişti. Şimdi ise karşısında sinsice gülerken ve o geri dönmeyecek derken Özüm giderek ayakta durmakta zorlanıyordu, hafif sendelediğinde yardımına koşan kişi yine can dostu Hande oldu.

"Özüm otur şuraya dinleme şu şeytanı." Diyerek onu az önce kalktığı sandalyesine geriye oturttu. Başı dönüyordu Özüm'ün, tam da Adana'ya gitmeye karar verdiği sıralarda Leyla'nın karşısına çıkması kâbus gibiydi.

"Seninle konuşacak hiçbir şeyimiz yok Leyla, geldiğin gibi defol git buradan." Diyen Hande sert bir kızgınlıkla Leyla'ya baktı. Arkadaşının renginin giderek beyaza kesilmesi onu korkutuyordu. Özüm son zamanlarda bunalımlı bir ruh hali içerisine girmişti. Alper'in koyulaşan sessizliği ile de kendisini adeta bir çıkmaza sürüklemesine seyirci olarak bırakmıştı.

"Aksine." Dedi. Adım adım Özüm'ün masasına doğru geldi, yere düşen sandalyeyi kaldırıp oturduğunda Hande ona kırmızı görmüş boğa gibi bakarken Özüm'ün bakışları bir hayli şaşkındı. Bir insanın bu kadar pişkin olabilmesine hayret ediyor, tavırlarına bir türlü akıl erdiremiyordu.

"Daha çok konuşacak şeyimiz var." Dedi gözlerini kısarak. Özüm'ün ise dilinden kelimeler dökülmüyor, tutulmuş gibi Leyla'nın sözlerine kilitlenip kalmıştı.

"Leyla nasıl bir yüzsüzlüktür bu ya, ne demeye masamıza oturuyorsun. Kalkıp gitsene kızım."

"Seninle işim yok Hande, kapa o gereksiz laf eden çeneni."

"Bana bak..." diye tam üzerine atılmaya kalktığı anda Özüm'ün sert elinin koluna yapışması ile bir an duraksadı. Hande'ye bakışı "Anlatacaklarını dinlemek istiyorum." Der gibiydi. Hande bu bakışın anlamını biliyordu. Sevdiği adamdan haftalardır haber alamayan Özüm, denize düşüp yılana sarılacaktı. Şu an için başka çaresi yoktu. Bir ışık görmüştü gözleri çok uzaklarda ve o parlayan görüntüye sımsıkı tutunmak ve artık aydınlığa kavuşmak istiyordu.

"Seni dinliyorum Leyla, derdin ne?" dedi Özüm düz bir tonda.

"Buraya okul ile ilgili birkaç işlemimi halletmeye geldim. Biliyorsun çok ani gitmiştim."

"Uzatma Leyla sadede gel." Dedi. Zırvalık dinleyecek ne vakti ne de tahammülü vardı.

"Her neyse tatlım, benim de vaktim yok zaten. Alper çabuk geri dönmemi istedi. Bilirsin Alper'in bekletilmeye tahammülü yoktur."

"Yalan söylüyorsun."

"Ah zavallı Özüm, cidden onun geri döneceğine inanıyor muydun? Bu kadar aptal olduğunu bilmiyordum doğrusu."

"Leyla." Diye hiddetle bağıran Hande'yi susturan Özüm'ün elinin kolundaki baskı oldu.

"Ne saçmalıyorsun sen? Geri döneceğim dedi ve o geri dönecek."

"Gerçekten buna hala inanıyor olamazsın Özüm?"

"Yeter, burada oturup daha fazla senin saçmalıklarını dinlemeyeceğim. Ağzından dökülen her kelime yalan, adeta bir yılan gibisin önüne çıkan herkesi zehirlemekten zevk alıyorsun. Sana inanmıyorum, çünkü bu gece Adana'ya gidiyorum. O gelmezse ben giderim. Madem her şey yalan ve ben kocaman bir aptalım; Alper benim gözlerimin içine bakarak söyleyecek bunları. Çünkü senin sözlerinin tek bir kelimesine dahi inanmıyorum."Dedi. Hande'nin de kolundan tutup onu gitmek için ayağa kaldırdı. Tam arkasını dönüp gitmek için bir adım atmıştı ki, " Tam isabet olur, aslında ben de seni düğünümüze çağırmaya gelmiştim." Dedi. Sözleri bir bıçak gibi hareket kabiliyetini kesip almıştı Özüm'ün. Başından aşağıya kaynar sular dökülürken aldığı nefes boğazını yakıyordu. Leyla'nın zehirli sözleri vücudunu her saniye ele geçirirken o taş kesilmiş bir halde söylenenleri idrak etmeye çalışıyordu. Leyla, onun bu halini fırsat bilip oturduğu yerden kalktı ve birkaç adımda onun önüne geçerek tam da Özüm'ün gözlerinin içine delercesine baktı. Çantasından çıkardığı davetiyeyi onun buz kesmiş ellerinin arasına acımasızca tutuşturdu. Özüm adeta donmuştu. Sanki Leyla az önce eline ölüm fermanını vermişti, korkudan yüreği titriyordu.

"İnan ki senin bu denli ona kapılacağını bilseydim Alper'in bu kadar ileri gitmesine asla izin vermezdim. Sen ilk değildin, son da olmayacaksın. Onun ilki gibi sonu da benim Özüm. Alper'in okul bittiğinde bana döneceğini biliyordum. Ama geçirdiği kıskançlık krizleri ile önce beni gönderdi ardından daha fazla dayanamayıp peşimden kendisi geldi. Bak Özüm bizim aramızda ne yaşanırsa yaşansın hayatlarımıza kimler girerse girsin dönüşlerimiz hep birbirimize oldu. Yıllar içinde büyüdük ve artık ikimiz için de bu okul meselesi sonsuza kadar bitti. Çünkü birbirimiz olmadan olmayacaktı. Olmadı da. Evleniyoruz."

"Yalan söylüyorsun." Dedi elindeki davetiyeyi buruştururken. "Sana inanmıyorum." Gözlerinden bir damla yaş akıp gitti kalbinin üzerine.

"O zaman neden cesaret edip de bakmıyorsun içine? Cevap vermiyorsun, çünkü göreceklerinden deli gibi korkuyorsun. En başından bu yana sen de her şeyin farkındaydın Özüm, Alper'in bana karşı olan korumacılığı hep rahatsız etmedi mi seni? Bu yüzden defalarca kavga etmediniz mi siz?"

"Kaan içindi... Her şey onun içindi..." Gözleri dalıp gitmiş yaşlar yanaklarını istila ederken sesinin fısıltı halinde çıkmasına engel olamamıştı. Kendinde değildi gözleri, kendisinde değildi sözleri.

"Kaan sadece seninle daha rahat vakit geçirebilmek için bulduğu bir kılıftı. O Kaan diyecek, sen vicdan yapıp ona hak verecek ve beni korumasına kıskanmasına ses etmeyecektin. Söylesene bana, sana kılıf diye uydurduğu adam onun nikâh şahitliğini yapacak ve sağdıcı olacakken, beni Kaan için mi kendisi için mi korudu? Bu kadar da olamazsın Özüm, aç gözlerini artık..."

"İnanmıyorum sana, yine sözlerinle beni zehirlemeye çalışıyorsun."

"Sen bilirsin Özüm, ister inan ister inanma elindeki davetiyede yer ve saat belli, istersen seni ağırlamaktan büyük onur duyarız. Alper de, eşi olarak ben de..."

"..."

Onun sessizliğini kendisine fırsat bilip oradan uzaklaşmaya çalışırken aklına gelen son bir şeyi de hatırlatmak istercesine umursamazca döndü, arkasında enkaza dönmüş kıza baktı. "Ha bu arada Alper'i aramaktan vazgeç Özüm. İstese sana ulaşırdı, bunu en iyi sen biliyorsun. Görüşmek istemediği için numarasını değiştirdi. Evli bir adamı rahatsız edecek kadar da gurursuz değilsindir umarım." Derken parmağında takılı olan tek taşı ona gösterirken gözleri Özüm'ün yumruk yaparak sıktırdığı elindeki parmağında olan yüzüğe takılı kaldı.

Leyla daha fazla konuşmadan arkasını dönüp gitti, her şeyde haklıydı. İnkâra gerek yoktu. Eli titreyerek açtığı zarfın içinde gördüğü isimler; Alper&Leyla. Elleri titrerken nefes alıp verişini ayarlayamıyordu. Soluğu vücudundan yanarak çekiliyordu. Eli boğazına giderken Hande'nin haykırışını duyuyordu. Birden iki büklüm oldu. Sonra birden sesler bulanıklaşmaya başladı.

"Yardım Edin!" Diye acı acı bağıran arkadaşının güvenli kollarında olduğunu hissetse de etraf giderek kararıyordu. Yer ayağının altından kayıp giderken duyduğu tek şey yürekleri sarsan bir sessizlik, gördüğü tek şey ise karanlıktı. Koyu, zifiri karanlık...


AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin