Gecenin karanlığına inat parlayan yıldızlara gözlerini dikmişti. Bahçede üzerine örttüğü battaniyeye sımsıkı sarılırken salıncakta oturuyordu. Bacaklarını karnına çekmiş başını dizlerinin üzerine yerleştirmişti. Canı yanıyordu Özüm'ün. Alper'i yine ve yeniden zamansız karşısında görmek direncinin giderek kırılmasına sebep olmuştu.
Korkuyordu Özüm, affetmekten, ona tekrar kapılıp hata yapmaktan, delicesine ona akıp gitmekten korkuyordu. Gözlerini kapatırken bir damla yaş gecenin karanlığında yanaklarından aşağıya doğru ışıldayarak akıp gitti. İkinci damla akmaya hazırlandığı sırada Hande'nin boğazını temizleyerek konuşmaya geldiğini hissetti. Varlığını hissettiren genç kız "Şey Özüm..." dedi ne diyeceğini bilemez halde önünde birleştiği ellerini parmakları ile oynut-yordu. Alper ve Hakan'ın çıkıp gelmesi canını sıksa da asıl üzüldüğü mevzu Özüm'ün yine yerle yaksan olmasıydı. Ne iyileşebiliyor ne affedebiliyor ne de yoluna bakabiliyordu. Bir çıkmazda debelenip dururken arkadaşına yardım edememek daha da çaresiz hissetmesine sebep oluyordu. Hande'nin sesini duyduğu an gözündeki yaşı elinin tersi ile silip başını onun göremeyeceği yöne doğru çevirdi.
"Şimdi değil Hande, gerçekten ne konuşacak gücüm ne de anlatacak dermanım var. Ne olur sonra konuşalım."
"Anlıyorum canım ama bilmen gereken bir şey var." Dediğinde sesinin tedirgin çıkmasına engel olamadı. Bunu nasıl söyleyecekti bilmiyordu ama bir an önce de söylemeliydi. Hande'nin sesindeki tınıda bir sorun olduğunu hisseden Özüm kaşlarını çatarak kızarmış gözlerine aldırmadan ona döndü. Söyle, diyen bakışlarının altındaki sorgulamayı hisseden Hande bir an önce söylemeye karar verdi. Sonuçta ecelin ölüme faydası yoktu değil mi?
Derin bir nefes alıp verdi ve tek solukta " Alper saatlerdir kapının önünde seni bekliyor." Dedi. Söylediği an üzerinden ağır bir yük kalktığını hissederek "Oh be!" dedi.
"Ne?" Birden ağzından firar eden şaşkınlık nidaları ile ansızın oturduğu yerde doğruldu.
"İnan ki gitmesini söyledim ama senin iyi olduğunu görmeden gitmeyeceğini söyledi."
"Tekrar gitmesini söyle onunla konuşacak hiçbir şeyim yok benim."
Hande "İstersen al karşına adam gibi bir konuş. Sakince, kavga etmeden, birbirinizin damarına basmadan olmaz mı?" dedi onu ikna etme çabası içindeydi. Çünkü bu iş giderek çığırından çıkmaya başlamıştı. Ve adam akıllı oturup sakince konuşularak çözülmeliydi. En azından artık Hande bu şekilde düşünüyordu.
"Ne konuşmasından bahsediyorsun Hande? Ben onunla daha kaç defa konuşacağım söylesene? Adam ne laftan ne de sözden anlıyor? Benim onunla konuşacak hiçbir şeyim kalmadı gitsin buradan. Görmek istemiyorum onu." Dedi bakışlarını boş bir halde ileriye odakladı. Onun olduğu her yere geldiğini, onu beklediğini bilmek artık istemiyordu. Gücü giderek tükeniyordu. Gitsin ve yakınında olmasın istiyordu.
Hande "Özüm." Dedi itiraz edercesine "Yapma ne olur?"
"Hande lütfen beni anla ve gönder onu buradan, nefes aldığı yerde daha fazla durmak inan ki istemiyorum."
"Of! Tamam." Dedi bıkkın çıkan sesiyle birlikte ağır adımlar ile ne yapacağını bilmez bir halde içeriye yöneldi.
"Git Alper, yalvarırım git. Tüketme beni. Daha fazlasına inan ki gücüm yok." Dedi bir fısıltı halinde yalnızca kendisinin duyacağı şekilde konuşurken başını dizlerinin üzerine tekrardan yerleştirdi.
***
Saatler saatleri kovalamıştı. Özüm gecenin ilerleyen saatlerine ve günün stres ve yorgunluğuna daha fazla dayanamadı. Gözleri uykuya yenik düşmüş ve sarındığı battaniye ile bahçede salıncakta uyuya kalmıştı. Kulağında duyduğu gürültü ile bir anda yerinde korkudan irkilerek uyandı. Gözlerini korku ile açtı. Nerede olduğunu anladığı an derin bir nefes alıp verdi. Tutulan bedenini doğrultmaya çalıştı. Sızılar ve ağrılar eşliğinde yavaşça uyuya kaldığı yerden kalktı. Gökyüzünden bardaktan boşanırcasına yağmaya başlamış yağmurun eşliğinde yerle göğü birbirine geçirecek güçte ve gürültüde gürleyen ve çakan şimşek bir an ağzından korku dolu nidaların yükselmesine sebep oldu. Elini göğsüne götürüp heyecan ile atan kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Uyuya kaldığı salıncağın tepesindeki korumalığa şükür ederken ıslanmamak adına üzerindeki battaniyeyi başına örttü ve koşarcasına içeriye doğru yöneldi. Yazlıktan içeriye girdiğinde göğün yarılırcasına yağmuru bıraktığına hayretler içinde şahit oluyordu. Geldikleri günden bu yana ilk defa Karasu'da yağan yağmura şahit oluyordu. Ömründe ilk defa bu kadar şiddetli bir yağışa tanıklık ediyordu. Elindeki battaniyeyi koltuğun üzerine attı ve Hande'nin neden kendisini çağırmadığını düşündü. Sonra aklına gelen bir gerçek ile bir anda yüzü allak bullak oldu. Hande en son geldiğinde Alper için net ve kesin kararını söylemiş ve onu göndermesini istemişti. Hande büyük ihtimalle tekrar bir fırça yemek istemediği için gelmemişti yanına. Tam yatak odasına gitmek için merdivenlere yöneldiğinde aklında tekrar eden bir ihtimal onun adımını donuklaştırıp hareketsiz kalmasına sebep oldu.
"Yok artık canım bu kadar saat beklemiş olamaz. Hem Hande konuştuysa çoktan gitmiş olmalı." Dedi kendi kendisiyle konuşur gibiydi. Her ne kadar odasına gitmek için ileriye doğru bir adım daha atsa da içindeki meraka yenik düştü ve titrek adımlar ile bu defa evin girişini gören kapının yanındaki cama yöneldi. Perdeyi korkak yüreğine ve titremeye başlayan ellerine rağmen usulca açtı. Gözleri inanamaz gibi bakarken gördüklerinin gerçek olduğunu anlamak adına tekrar tekrar kırpıştırdı. "Hadi canım, bu kadar saat beklemiş mi?" dedi hayretler içindeydi yüreği de gözleri de...
Gün sabaha dönmeye hazırlanıyor ve zaman güneşin doğuşuna az bir vakit kalayı gösteriyordu. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağarken, o yağmurun altında sırılsıklam olmuş Alper gözünü kırpmadan elleri ceplerinde şimdi ona bakıyordu. Gözlerinin buluştuğu an endişeli bir halde ansızın elindeki perdeyi sertçe kapattı. Yakalanmış olmanın vermiş olduğu yürek çarpıntısı ile ayakta durmakta güçlük çekiyordu.
"Hayır ya hayır, git artık buradan git." Dedi duyacakmış gibi.
Perdeyi tekrar açtı varlığını tescil etmek için. İşte oradaydı ömrü hayatında tek sevdiğim dediği adam, yüreğim dediği o canda yaşayan yegâne insan orada yağmur altında ıslanırken hala ona bakıyor, gözlerindeki aşkı görüp inanması için ona yalvarıyordu.
"Git." Dedi Özüm dudaklarını okumasını ister gibiydi.
"Gitmem." Dedi Alper onun dudaklarından dökülen kelimeleri anladığını belirtircesine.
"Vazgeç." Dedi Özüm.
"Asla Vazgeçmem". Dedi Alper tane tane konuşurken başını sağa sola olumsuz anlamda sallıyor, dudaklarından dökülen her bir kelimenin anlamını yüreğinden hissettirircesine konuşuyordu. Onun bu son hareketi bardağı taşıran son damla olmuştu.
Özüm "Yeter." Diye haykırdı ansızın ve kapıyı sertçe açarak ona doğru koşmaya başladı. Ne yağmur ne gök gürültüsü nede başka bir şey umurunda değildi artık. Bitsin istiyordu bu mücadele artık. Bitsin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHÜZAR #TAMAMLANDI#
RomanceSÖZDE DEĞİL ÖZDE AŞK 'IN ADI DEĞİŞTİRİLEREK AHÜZAR OLDU... ALPER VE ÖZÜM'Ün hikayesi AHÜZAR Ah eden yüreklerin ikrar ve inkar yolculuğu....