18.BÖLÜM

8.8K 544 7
                                    

Alper, günlerdir bugün için çabalamıştı. Onu mutlu edecek en küçük ayrıntıyı bile düşünmüştü. Hayallerini öğrenmek istediğinde ilk çalacağı kapı Hande olduğunda istediği gibi karşılanmayacağını biliyordu. Hande kolay bir ortak sayılmazdı ama Alper'in vazgeçme niyeti hiç yoktu. Hande, Leyla ile ilgili tüm gerçekleri ve gerekçelerini anlattığında ona inanmış ve yardım etmeye karar vermişti.

Hande'den öğrendiği ilk şey Özüm'ün doğum gününün 1 Ocak olmasıydı ve bu bilgi Alper için büyük bir veli nimetti. Hande'den öğrendiği bir diğer şey ise Özüm'ün doğduğu evi deli gibi merak etmesi ama bir türlü imkân bulup da şu an otel olarak kullanılan Mudurnu'daki Tekkeliler Konağına gidememesiydi.

Alper aklında bir sürü plan program yapıp Hande'nin karşısına dikildiğinde "Onu mutlaka yeni yıl partisine getirmek zorundasın." Dedi.

Hande şaşkınlıkla gözlerine baktığında "Dalga geçiyor olmalısın. Özüm hayatta gelmez hem de şu depresif zamanında öldürsen de gelmez. Başka plan yap bu işe yaramaz." Diyerek onu geçiştirmeye çalıştı.

"Bunu yapmaya mecbursun." İtiraz kabul etmiyordu Alper.

"Allah Allah neden mecburmuşum be. Hiç de mecbur falan değilim. Tamam yardım edeceğim dediysem de böyle imkansız bir şeyi yapmamı da beklemiyorsun herhalde. Böyle şeylerle gelme bana, hani makul, yapılabilir, benim de gücümün yetebileceği planlarla çık benim karşıma. Ben de insanım nihayetinde, sihirli değneğim mi var benim. Dokunayım da her şey Alper Beyimizin istediği gibi olsun."

"Yaparsın sen, söz konusu Özüm'ün gülen yüzü ve onun mutluluğu olacaksa sen her şeyi yaparsın. Bu konuda üstüne hiç kimseyi tanımam."

"Hıı, ver gazı dostum ver. Malum gaz ile çalışıyor benim bu bünye."

"Hande." Dedi yalvarırcasına Alper.

"Of bıktım oğlum sizden de melankolik aşkınızdan da biliyorsun zaafımı tabi hemen oraya oyna, hiç utanma sıkılma da yok arkadaş adamda. "

"Anlaştık mı baldızcan?"

"He eniştecan, he, anlaştık. Anlaşmasak ne olacak sanki boğazıma sarılır kabul edene kadar beni tehdit edersin."

"Ah ben hiç öyle şeyler yapar mıyım bidenecik baldızıma?"

"Hiç canım, yapar mısın sen öyle şeyler? Neremden uyduruyorsam artık ben tüm bunları?" Diyerek söylene söylene çıkıp gitmişti Alper'in yanından.

Şimdi Özüm'ün gözün de gördüğü umut pırıltılarını gördükçe Hande'den aldığı tüyoların ne kadar da işe yaradığını anlıyordu. Aslan baldızı onun yüzünü kara çıkarmamış ve onun imdadına tüm huysuzluğuna rağmen yetişmişti. Şimdi Özüm heyecan içinde konağın restoranında etrafı seyrederken küçük yanan sobanın ateşi ile sınıyordu. Dışarıda yağan karın yere düşüşüne bakıyordu. Yerdeki parıltıları, konağın ışıklandırması ve bahçesi muazzamdı.

Özüm'ün anne ve babası öğretmen oldukları için uzun yıllar şehir değiştirmişlerdi. Bu küçük kasabada da bir süre görev yapmışlar ve şu an otel olarak kullanılan konakta o zamanlar kiracı olarak oturmuşlardı. Çetin geçen bir kış mevsiminde yolların kapanması ile sancılanan Özüm'ün annesini hastaneye götürememişler ve bu sebeple de Özüm Tekkeliler Konağın'da dünyaya gözünü açmıştı. Çok kısa bir süre sonra da anne ve babasının başka bir şehre tayinleri çıktığında Özüm doğduğu evi bir daha hiç görmemiş ama annesinin anlattığı kadarıyla da çok merak etmişti. Annesi Mudurnu da yaşayan insanlarının yardımseverliği, misafirperverliği ve sıcakkanlı halkından her defasında övgü ile bahseder ve ilk fırsatında oralara tekrar gitmek istediğini dile getirirdi. Ama hayat şartları Özüm'ün ve ailesinin bir daha bu küçük kasabaya gelmelerine izin vermemişti. Ama şimdi en büyük hayallerinden biri yüreğine sahip olan adam tarafından gerçekleştirilmişti.

"Beğendin mi?"

"Beğenmek ne kelime bayıldım. Burası bir harika, annemin anlattıkları yanında az kalır, muhteşem bir yer burası."

"Demek burada doğdunuz küçük hanım." Dedi neşe içinde.

"Evet, o zamanlar neden hastaneye götüremediklerini şimdi daha iyi anlıyorum. Baksana o kadar çok kar var ki etrafta o zaman kim bilir nasıldı?"

"Doğmak için güzel bir yer seçmişsin."

"Ne demezsin? Onu bir de beni doğurtan ebeye sor sen?"

"Neden?"

"Düşünsene dışarıda kar kıyamet hastaneye gidemiyorlar, malum bir de ben beş kilo doğmak için hazırlanınca ebenin de annemin de işi baya bir zor olmuş."

"Ne? Sen beş kilo mu doğdun?"

"Hayret bunu nasıl bilmiyorsun?" dediğinde Özüm kahkahayı basmıştı.

***

Yanan sobanın yanında yedikleri yemek onların biraz ağırlaşmasına biraz da yemek sonrası mahmurluğa sürüklemişti. Alper'in gözleri Özüm'de, Özüm'ün gözleri yağan karın altında arz-ı endam eden asaletiyle göz kamaştıran doğduğu evdeydi. O kadar dalgın, o kadar durgundu ki Alper daha fazla dayanamayarak "Ne düşünüyorsun?" diye sordu. Gözlerini manzaradan çekip ateş gibi yanan beklenti ile parlayan adamın bakışlarını bulduğunda korkusuzca "Bizi." Diyerek karşılık verdi.

"Bu çok dürüst ve net bir cevap oldu."

"Olması gereken de bu değil mi zaten?"

Alper, Özüm'ün ruh halinin ani değişimi ile bir an afallasa da hemen kendisini toparladı.

"Özüm sen iyi misin? Daha az önce neşe içinde gülüyordun? Gözlerimin içine aşk ile bakıyordun. Şimdi ne oldu birden? Neden bir yabancıya bakar gibi bakıyorsun bana?"

"Öylesin zaten."

"Anlamadım. Bu da ne demek oluyor Özüm?"

"Sen benim için bir yabancısın Alper, adını soyadını, Leyla diye bir kızı çanta gibi yanında taşıdığını ve Adana'lı olduğunu biliyorum. Senin hakkında daha fazlası yok. Bana kendinle ilgili bahşettiğin bilgiler bununla sınırlı. Ama bak sen benimle ilgili her şeyi biliyorsun. Doğduğum eve kadar her şeyi..."

"Bunların hepsini ben kendim öğrendim Özüm, sen bana bahşetmedin."

"Peki, o zaman şöyle diyeyim. Ben senin hakkında araştırma yapıp bilgi sızdıracağım kimi tanıyorum. Sen beni hayatından uzak tutarken senin hakkında kimden neyi öğrenebilirim Alper? Evet seni seviyorum, sana aşığım, nefesini hissetmek bile başımı döndürüyor, kokunu içime çekmek aşk sarhoşu olmama yetiyor ama bunlar yetmez. Bunlarla ben yetinemem Alper. Kimsin sen? Ne istiyorsun benden? Neden bu kadar uğraşıyorsun beni kazanmak için. Yarım dönemin kaldı. Yarım dönem sonunda memleketine dönüp gideceksin o zaman ne olacak Alper. Beni ardında bırakıp gittiğinde ne olacak? Ben ateşler içinde aşkınla kavrulurken senin ardından gözyaşı dökemem. Önümde daha kaç senem var. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Her şeyi geçtim Alper, her şeyi... Ben senden korkuyorum. Verdiğin tepkilerinden, kıskançlıkla gözün döndüğünde beni bile hırpalanmandan, sevgilin yanındayken başka kızın sorumluluğunu taşımandan korkuyorum Alper. Bunların bana hissettirdikleri ile ben baş edemiyorum. Biz seninle olamayız. Aşkımız bizi bir arada tutmaya yetmez. Yanarız Alper, bizden ne köy olur ne de kasaba. Biz birbirimize de çevremize de zarar vermekten başka bir işe yaramayız." Dedi soluk soluğa kalmıştı.

Alper'in kaşları çatık, vücudu tef gibi sinirden gerilmişti. Duydukları akıl alır gibi değildi. Daha kısa bir süre önce kollarında hayat bulur gibi hissettiren kadının dudakları şimdi ona öyle şöyle söylüyordu ki Alper anlam veremiyordu. Kızın soluksuzca saydıkları yüreğinin öfke denizinde açılmasına sebep oldu. Ama şimdi konuşma sırası kendindeydi. Masada tam karşısında oturan kızın önüne doğru eğildi ve gözlerini kısarak "Bitti mi?" dedi ölümcül bir sesle.

Özüm anlamaz bir halde ona baksa da son hamlesinden de geri kalmayarak "Bitti." Dedi. Kollarını göğsünün altından birleştirip geriye doğru yaslandığında Alper'de sandalyesinde geriye doğru yaslandı ve artık bilmesi gereken her şeyi anlatma vakti geldiğini bir kez daha iyi anladı. Her şeyi konuşma vakti gelmişti.

AHÜZAR #TAMAMLANDI#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin