Derya Yıldırım, Bakma Öyle Bana
Sevmenin kumar olduğunu düşünen bir zihnin içine sızdım. Orada kendime yer yaptım ve sevmek kumarsa, ben bu kumar masasından her şeyimi kaybetmiş olarak kalkacağımı kabul ettim.
Dün akşamın her saniyesini içime mürekkepli bir kalemle yazmış gibiydim. Fersah'a baktıkça, onu tanıdıkça, keşfetmediğim yönleriyle karşılaştıkça hiçbir yere sığdıramadığım sevgimle sınanıyordum. Beni hem olduğumdan daha iyi bir insan hem de dünyanın en tehlikeli kadınlardan biri yapıyordu bu sevgi. Nereye gitsem peşimden geleceğini her an bağıran bir duyguyla devam etmem kolay değildi. Ancak hayatımda o kadar güç şeyler olmuştu ki, onları göğüsleyen kalbimin bu sevgiden sıyrılmak istemesi imkânsızdı.
Fersah'a sadece âşık olsaydım, günün birinde bu aşkın tükeneceğine inansaydım onun gözlerinin içine dalıp giderken nefes almayı unutmazdım. Aşka sevgi kadar güçlü bir duygu daha karıştığında her şey büyüyordu. Titreyen ellerim ona varmanın hayalini kurmaktan kendini alamıyorlardı. Göz kapaklarımı örttüğüm anda bana uzanan ellerinin tam orada belirmesini engelleyemiyordum. Her şeyden kaçabilecekken ondan kaçmak istemiyordum. Ondan kaçtığımı hayal edince bile kötü bir rüyadan kalkar gibi kan ter içinde ayağa fırlıyordum.
Üstümüzde bir çatı vardı sanki. Onun yukarısında kalan bölgede kıyamet kopuyordu. Türlü felaket gösterileri düzenleniyordu. Ne kadar acımasızlık varsa aynı anda sergiye çıkmıştı ama çatının altına kimse elini uzatamıyordu.
Patır kütür yürüyen insanların ayak seslerini duyuyordum. Silahların çekildiğini, birilerinin birilerini boğazladığını, hayatların söndürüldüğünü hem işitiyordum hem de kemiklerime varana dek hissediyordum. Tüm bunlar beni Fersah'a daha sıkı tutunmaya teşvik ediyordu. Çocukluğunun gölgesi kaybolup kaçmasın diye o gürültüye karşın ninni mırıldanırcasına konuşuyordum. Kelimeleri o şekilde yan yana getirmek küçük erkek çocuğunun arkasına bakmadan kaçışını önlüyordu.
Bir şeyler yolunda gittiğinde altında ne çıkacağını merak etmekle geçti hayatım. Yirmi beş senenin çok büyük bir kısmını bu düşünceyle tamamladım. Düzen dedikleri kıyamet uğultusu bana başka imkân sunmadı.
Odamın penceresinden, bir tülün arkasına gizlenerek bahçedeki Fersah'ı seyrederken gülümsüyordum ve yıllar sonra gerçek anlamda yolunda giden bir şeyin altından ne çıkacağını sorgulamıyordum. Onunla beraber hareket ettiğimiz sürece tüm uğultuları susturabileceğimize dair inancım güç kazanıyordu.
İşaret parmağımı kaldırıp buğulanmış olan cama bir güneş çizdim. Kasvetli havaya rağmen içimi ışığıyla, sıcaklığıyla ve parlaklığıyla kaplayan güneşin küçük bir yansımasıydı sanki bu.
Fersah kaşlarını çatmayı bir an olsun bırakmadan karşısında duran Salih'i dinliyordu. Mevzunun bugün buluşacağımız Harran'la ilgili olduğunu tahmin ediyordum. Çocuğunun bizim yanımızda güvende olacağını biliyor olmalıydı ki, öz evladını bize getirecekti ve örgütle alakalı önemli bir dosya teslim edecekti. İçinde ne olduğuyla ilgili fikir sahibi değildik şimdilik. En tepedekilerin gizini çözmemize yardımcı olacak bilgiler barındırmasını umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...