Bölüm şarkısı: Birsen Tezer - Delikanlı
Mekânın ışıkları koyu maviydi. Ringi aydınlatan ışıklar beyazdı ama ortamın genel havası koyu bir renge boyanmıştı. İkiye bölünmüş bir grup vardı ve bu grubun içindeki adamların önlerinde dikilenler kocaman cüsselere sahiplerdi. Dökük duvarların üzerine düşürdüğüm gözlerim eski bir mimari yapıya dokunma şansına erişmişler gibi kısıldılar. Orada kimsenin göremeyeceği bir filmi oynatmaya başlamıştım. Akşamın kurgusunu, yaşanacakları ya da yaşanabilecekleri tek kişilik salonumda seyrediyordum. Birbirlerinin ağızlarını kanla doldurmak, burunlarında çeşitli kırıklar oluşturmak isteyen adamları yok sayıyordum kendimce.
Kadir'in Soysalların davetine katılacağını söylediği gecenin üzerinden iki gün geçmişti. Ertesi gün işin başlangıç kısmını hallettiğini söylemek için beni aramıştı. Hafta sonu katılacağı davet hakkında beni bilgilendirdiğinde babama söylediklerini direkt olarak aktarmıştım ve malum daveti uslu uslu bekleme olayında hemfikir olmuştuk. İlk iki gün gerçekten de etliye sütlüye bulaşmadan ilerliyorduk. Herkes yaşanacak olan büyük cenge kendini hazırlar gibi köşesine çekilmişti. Aynı evin içinde olmamıza rağmen Fersah'ı bile daha az gördüğümü düşünüyordum. Dün geceye kadar...
Uyku tutmadığı için yatakta debelenip dururken kalbimin etrafındaki irili ufaklı taşları yokluyordum. Tuttuğumuz yasın bizi derilerimizden çekeleyerek birbirimize ittiğine inanmıştım. Fakat sadece bahçeye çıktığımda, bazen eve girerken ya da evden çıkarken onu gördüğüm bu dönemi sevmemiştim. Fersah'la yan yana olabilmek ne zamandan beri benim bağrımı yakan bir dert haline gelmişti bilmiyordum. Kendime bedenimin sığabileceği bir sandık bulup içine saklanmak istiyordum. Çıktığımda her şey eskisi gibi olurdu belki. Evimin içinde bir adamı görmenin benim soluğuma soluk ekleneceğini düşünmezdim. Böyle aptallıklara, insanı kucağına çeken sinsi duygulara da boyun eğmezdim.
Duygusal yaklaşıyordum. Bu duygusallığın içine tamamen savrulup cenin pozisyonu alacak olursam kontrolüm avuçlarımın arasından kayıp giderdi. Uyuşan yaramın tekrar acıyası tutmuştu ve ben bu acıyı gözlerine benim yanımdayken yansıtan bir adamdan etkileniyordum. Herkesin yaşayabileceği, bir süre soru işaretleri yüzünden kafasını dahi hareket ettirmek istemeyeceği bir şeyin içindeydim. Normaldi. Eğer kendi içimde bunu bir mesele haline getirirsem birbirine dolanan ipler yüzünden nefessiz kalırdım. O ipler canımı yere sermeye kadar götürürdü işi.
Dün gece böyle bir boğulmanın eşiğindeyken adımlarımı mutfağa attım. İçimde zonklayıp duran o şeyi sindirsin diye neredeyse yarım sürahi suyu içtim. Fersah'ın gönlünü almak için karınca gibi çalışan bazı iç organlarımın tuzağına düşmüştüm. Dışarıda kalmasından, hissettiği o berbat duygudan iğrenip dört koldan çalışan bir insanı kendime örnek alacak raddeye gelmiştim. Sonuç olarak o uyuyabiliyordu. Bense yatağa, yorgana küsüp hırsımı onlardan çıkarmaya çalışır gibi kavga etmiştim. Üzerlerinde duramıyordum. Onlar da beni kabul etmiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...