No.1, Hiç Işık Yok (feat. Melek Mosso)
"Benim bir tane ömrüm var," Abimin sesi ruhumu karıncalandırıyordu. Sızlayan tek şey ateşe fazlaca tutulmuş parmak uçlarım değildi; gözlerimin akında artık kan renginin lekesi vardı. "Mesela benim iki tane ömrüm olsaydı keşke Betül. O zaman birini sana verirdim, diğerini Yusuf'a. Aradan kaç yıl geçtiğinin önemi olmazdı." Fısıltısı kaybolup gidecek gibiydi. Gözlerimi açmadım. Beni uyku halinde zannetsin diye nefesimi de tutmadım. Düzenli bir şekilde nefes alıp vermeye devam ettim ki, abim irkilip geri çekilmesin ve sonra göğsü konuşamadıkları yüzünden daha çok ağrımasın. "Sen mutlaka bulurdun Yusuf'u. İkiniz de yaşlanmamış olurdunuz. Ben ömrümü size pay ettiğim için gururlu olurdum."
On beş yaşlarındaydım. Kafa dağıtmak için geldiği teknede yine yalnız kalamamıştı Tunç. Saatlerce denizin tuzlu suyunu tenimde hissettiğim bir gündü. Onun attığı adımları takip etmezsem kalp kapakçığım işkence aletine dönüşecekmiş gibi endişeleniyordum. Bu sebeple Deva'yla Salih'i ikna edip tekneye baskın yapabilmiştim. Abim yüzmekten çok içmeyi tercih ettiği günün sonunda benim uykuya yenik düşmek üzere olduğumu fark etmişti. Yatağa yatmama yardımcı olmuş, üstümü ince bir pikeyle örttükten sonra diğerlerinin yanına dönmüştü. Aradan kaç saat geçtiğini, ne zaman uykumdan hafifçe sıyrıldığımı hatırlamıyordum. Tunç, alkol kokan soluğunu saçlarımın üstüne bırakırken başımı yastığa yerleştirmeye çalışırcasına kıpırdanmıştım.
"Eğer ölürsem benim ömrüm yine senin olsun Betül," derken kaburgama sözcükleriyle baskı uyguluyordu. İçim isyanını duyurmak için ağzını açıyor, çığlık attığını zannederek boğazını parçalıyor fakat hiç kimseye sesini duyuramadan dizlerinin üstüne çöküyordu. "Sen onu yaşa. Lütfen yaşa." Hiçbir zaman unutamayacaktım onun boğazına bıçak dayanmış gibi konuşmasını. "Sen abi sözü dinle olur mu? Benim ömrümü de yaşa."
Tunç'u kaybetmek bende yerini hiçbir şeyin, hiç kimsenin dolduramayacağı bir oyuk açmıştı. Orası uzun zamandır küllerle dolu bir çukurdu. Abimin suretini silik de olsa görebileceğim sokaklarda avaz avaz bağırırken asmıştım bu çukuru göğsümün giriş kapısına. Gören ilk önce tablo zannedecekti, sonra elini o tablo zannettiği çukura uzatıp içine çekilmeye razı gelecekti.
Tunç'un bir tane ömrü vardı ama onu da tutup benim ömrüme ekmiş gibi bu dünyadan gitmiş olmasını sindiremiyordum. Bazen rüyamda saçlarımı okşayıp üstümü örttüğü gecelerden birini görürdüm. Üstünde hep aynı tişört olurdu. Soluk bir gri renginde... Boynunun sol tarafına serpiştirilmiş benleri yıldız tozunu andırırdı. Serçe parmağındaki yüzükle oynar, bazen de o yüzüğe bakarak dalıp giderdi.
Ben abimin yaşayamadığı yıllara döktüğüm gözyaşlarıyla bir fidan dikerdim. Onu büyütür, dev bir ağaç haline gelişini izlerdim. Fakat ben abimin yaşayamadığı sevdasına dökmeye başladığım bu gözyaşlarıyla ne yapacaktım? Kime deva, kime çare, kime teselli olacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...