69

3.5K 443 415
                                    

Lizeta Kalimeri, Salomi

Neye bakarsa baksın gözlerinde şefkatin en hakiki tonunu taşıyan kadınlar vardır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Neye bakarsa baksın gözlerinde şefkatin en hakiki tonunu taşıyan kadınlar vardır. Beyaz elbiseler giyinip salınan, etrafına çiçekler gibi açan anneler vardır. Fakat aynı zamanda korkan, çok korktuğu için kendini izbe bir yerde saklayan kadınlar da vardır. Kendi sesinden bile ürktüğü için kısık sesle konuşan o kadınlardan bazıları yine annedir. Ne kadar ürkerse ürksün evladını koynunda besleyenleri de vardır. Herkes aynı değildir. Hiç kimse dünyaya gelirken aynı olma sözü de vermemiştir zaten.

Bazı kadınlar kaçmak, kurtulmak, gitmenin özgürlüğüne ipek çarşaflar germek isterlerdi.

Gidenleri, kalanları, kalmak için kendi ruhlarından vazgeçenleri suçlamıyordum. Ben avuçlarının arasında verdiği savaşın döküntülerini tutmaya yemin etmiş bir kadındım. Verilmiş sözlerim, ayakta kalmamı tembih eden hatıralarım vardı.

Benim annem beyaz elbiseler giyinip salınan kadınlardan biri değildi. Gecelerce ağlayıp gündüzlerce başını dik tutan bir kadındı. Bir oğlunu kaybetmişti, diğer oğlunu küçücük yaşta başka bir kayıpla tanıştırmıştı. Bunu isteyerek yapmamıştı fakat bazen isteyerek yapmadıklarımız yüzünden çektiğimiz acı ayyuka çıkardı.

Annem çok acı çekmişti.

Yıllar sonra yanıma gelmişti ve sırtıma su değdirmeden, beni herkesten daha büyük bir hassasiyetle tutarak yıkamıştı. Onu görür görmez gözlerimden boşalan yaşları su damlalarının altında temizlemiştim. Sonra yenileri akarak o su damlalarıyla aynı kaderi yaşamaya, bedenime çarpıp yok olmaya ant içmişlerdi.

Sühan'ı fotoğraflar ve ufak tefek videolar dışında görmemişlerdi. Annemle babam onun suratına bakarken, yaşadıkları her şeyi unutan bir çiftin ruhuna sarılmış gibiydiler. Yüzleri uzun zamandır görmediğim kadar aydınlıktı ve Sühan'ın bulaşıcı gülüşü herkesin dudağının kıyısında bir iz bırakıyordu. Koca avuçlar arasında dolaşıyordu kızım. Daha önce görmediği insanların arasında yabancılık duygusu hissetmeden tek tük kelimeler mırıldanıyor, bana bakıp onayımı aldığında elini uzatıyordu.

Bu dünyada mucizelere inanmayan insanlar da vardı. Çocuklarının yüzüne bakarken bile içi boşalmış umutlarıyla devam etmekten iğrenen o kadınları kucaklamak istiyordum. Hepsinin başını bağrıma bastırmak, her şeyin geçmeyeceğini ama her şeyin beraberken daha katlanılabilir olacağını söylemek için geberiyordum.

Biz olmayacak denilen ne varsa üstüne gitmek gibi bir dürtüyle kuşatılmıştık.

Kelli ferli adamların bulunduğu masaya oturduğumda on dokuz yaşımdaydım. O yaştaki insanların birçoğunun farklı hayatlar yaşadıklarının da farkındaydım. Dışarıdan üniversiteye giden, sevdiği bölümü bitirmeye çalışan, bol bol çizim yapan bir genç kızdım. Fakat dışarıdan görünen kısım dardı. Başkalarına göre normal olan da bu darlıktı ve belki ben de o darlığın içinde doğabilseydim kızıma bakarken göğsüm böyle sancımazdı.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin