3

13.2K 964 206
                                    

Bölüm şarkısı: Erkan Oğur - İki Keklik

İlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzinelerce insana rastlayabilirdim. Bazıları yüzüme bakmışlardı; söylenilenleri buradan çıkınca aklımda tutabilecek miyim diye. Bazıları gözünü gözüme değdirmemişti; hiçbir sözcüğün bende yankı uyandırmayacağını düşündüğü için. Bunların içinden bazıları durup sadece bakışlarıyla demişlerdi ki; çoluğunuzu çocuğunuzu masanın etrafından toplayın. Kadınlarınıza sahip çıkın. Kızlarınızı zapt edin ey ahali.

Bizi susturmaya kalkan, bize böyle bangır bangır bağırarak bakan, yokmuşuz gibi lafımızı kesen, yetmeyip ahkâmını da o çirkin ağızlarıyla kesmeyi erkekliklerine bir borç bilen insan müsveddelerine rağmen sırtımızı dönemezdik. Bizi görmek istemedikleri için yok olamazdık. Veyahut görmek istedikleri yerlerde var olmaya devam edemezdik. Biz istediğimizi yapar, istediğimiz yolu yürür, gövdemizi parçalamalarına izin vermezdik. Sessiz kalmazdık.

Zapt edilecek bir varlık değildik. Hiç olmamıştık. Yine olmayacaktık. Boynumuzda bir yular varmış ve hâkimiyeti kendilerindeymiş gibi davrananların karşısında başımızı hep yukarıda tutacaktık.

Birileri bir şeylere geç kalmanın bedelini bize ödetmeyi deneyeceklerdi. Zaten mutlaka bedel ödetmek isterlerdi. Fakat zaman akışkandı. Aklımızın alamayacağı kadar geç kalmışlık vardı. Bir yerlere yetişmenin bazen hiçbir öneminin olmayacağını düşünecek seviyede geç kalmışlıklardan bahsediyordum. Neyin erken neyin geç olduğunu sonuca ulaştığımızda farkına varacaktık. Aceleye gerek yoktu. Biz başarırdık. Yine başaracaktık.

O masanın etrafında oturan adamların arasındaydım şimdi de. Baştaki koltuklardan birinde babam, diğerinde ben... Kılıç Alabeyli'yi sağ salim burada görüyor olmalarına mutlu olan insanlarla birlikteydik güya. Gerçeğin bununla uzaktan yakından alakası yoktu. Elbette herkes bize düşman değildi ya da burada bulunanların hepsi babamın cenazesini dört gözle beklememişti. Ancak kardeşin kardeşi kuyulara düşürüp üzerine kürek kürek toprak attığı bu dünyada, bana seneler evvel alaycı bakışlar atan bu adamlara güvenecek değildim.

Karşımda Kadir oturuyordu. Babası da yanındaydı ve bizi görür görmez selam verip halimizi hatırımızı sormuştu. Oğlu evimize kadar gelip babamı ziyaret ederken Barbaros Şavk'ın neden uğramadığını sorguluyordum. Sunduğu hiçbir mazeret içime sinmiyordu. Üstelik ortalıkta dönen dedikoduların büyüyerek kapılarımızı aşındırmaya başlamasına sebep olmuştu. Bunları hesaplamayacak bir adam olmadığını biliyordum. Kuşkuyu göz kapaklarıma mandal misali asıp konuşurlarken onlara bakmayı bırakmıyordum.

"Kılıç amcanın o gün tam o saatte orada olacağından haberi olan herkes burada." Konu haini bulmaya odaklıyken sözü Kadir almıştı. Sırayla masadakilerin yüzlerinde dolaştırdığı bakışlarından sonuca varmayı en az bizim kadar istediği anlaşılıyordu. Onun aylar önce üst üste dizdiğim içimin çanaklarını kırması başımı döndürmüyor, kafamı karman çorman yapmıyordu. Mevzuya öyle güçlü bir kararlılıkla kendimi vermiştim ki; herkesin, konuşmalarıyla dikkatleri üzerinde toplayan Kadir'in bile hain çıkabileceği ihtimalini göz ardı etmiyordum. "Dışarıdan kimse bilmiyordu. En azından biz bilmediklerinden emindik."

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin