7

9.1K 780 249
                                    

Bölüm şarkısı: Karsu - Bırak Beni Böyle

Gökyüzünde iki güçlü takım birbirlerine öfkeyle kılıç savuruyormuş, bununla da yetinemeyip birbirlerini bombalamaya başlamışlar gibi bir gürültü kulaklarıma çarpıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gökyüzünde iki güçlü takım birbirlerine öfkeyle kılıç savuruyormuş, bununla da yetinemeyip birbirlerini bombalamaya başlamışlar gibi bir gürültü kulaklarıma çarpıyordu. Gökyüzü tek bir renge boyanmıştı. Hiç ses yoktu. Hiç yıldırım düşecekmiş gibi ya da evlerimizin çatısını uçuracakmışçasına bir hava yoktu. Her şeyi benim bir dolaba saklanmayı isteyen, bunun için küçük yalanlar söylemeye sıcak bakan beş yaşından yukarıya çıkamamış yanım uyduruyordu.

Hem gök gürültüsünden de korkmazdım ben. Camları sonuna kadar açar, onu bir manzaradan sayarak seyre dalardım.

Keşke şimdi kulakları sağır edecek bir patırtıyla yağmur yağsaydı. Avucumu göğe açsaydım, her damla çizgilerime kadar ulaşan sızıyı yok edip şifa olsaydı. Tunç'un ıslak saçlarla dolaşmayı çok sevmesi gibi ben de saçlarım sırtıma yapışana kadar bereket suyunun altında kalsaydım. Tunç'un gür kahkahası her yağmurda daha çok evi çınlatırken ben de dudaklarımı hayli zamandır yapamadığım içtenlikle iki yana kıvırabilseydim. Tunç'un en sevdiği mevsimin kış olmasına dayanarak, Tunç'un kendini karlara atıp orada uyuyacağını söylemesine aldanarak...

Özlem hep bakiydi ama bazen özlem öyle arsız bir boyuta varırdı ki ona yenik düşüp kıvranmaya başlardınız. Ağabeyimin güzelliğini, tatlı sert mizacını, parmaklarının silah tutan kısımlarının daha gencecik yaşında nasır tutmaya başlamasını özlemek beni öldürmeyecekti fakat ne zaman geçeceğini bilmediğim bir ağrı gibi iki büklüm edecekti. Ruhunun kapıları hep yağmurlara açılsın canımın içi. Seni hiç kor bir işgalin altında bırakmamışlar gibi.

Üzerimdeki gümüş renginde elbisenin ince askısını düzeltip saçlarımın bir kısmını sağ omzuma aldım. Makyajım son zamanlarda yaptıklarımdan epey farklıydı. Yüzüme sürdükleri fondöten cildimi olduğundan daha kusursuz gösterirken göz kapaklarımdaki ölçülü ışıltı şık bir yere gideceğimin sinyalini veriyordu. Koyu kırmızı rujum dudaklarımda yerini koruyor, sık ve yoğun görünen kirpiklerim sıklıkla açılıp kapanıyordu. Ayağımdaki incecik topuklularla yürürken zerre kadar endişe hissetmiyordum. Dik bir yokuşu bile çıkmaktan yüksünmeyeceğim bir alışkanlık vardı üzerimde.

Fersah'la yaşanan o yüzleşmeden sonra vakit kaybetmemek için babam, o ve ben uzun uzadıya konuştuğumuz bir toplantı gerçekleştirmiştik. İşin aslı sırtına bir duvar gibi yaslanmamın, sırtıma topraktan bir ev gibi yaslanmasının peşinden onun kabuğunun çok az dahi olsa kırıldığını var saymıştım. Üç kişilik toplantımızda gerekmediği müddetçe ağzını açmayıp bizi dinlerken tabiatının öyle minik kırılmalara bile kapı aralamadığını düşündüm. Kadir geldiğinde ona baktığım o kısacık anda aramızda bir çatlak oluşmuştu ve bunu Fersah'ın da gördüğünden emindim. Geçen günlerde ben yaşanan mevzunun patlattığı dikişlerimi yeniden tutturma çabasına girişmiştim. O ise geç saatlere kadar diğerleriyle birlikte dışarıdaki işlere koşturmakla meşguldü. Gözüne bakıp oradan bana akacak olan bir duygu belirtisi kovalayacak duruma ayak basamamıştık yani.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin