83

2.6K 250 289
                                    

Cem Adrian&Emir Can İğrek, Bana Unutmayı Anlat

Cem Adrian&Emir Can İğrek, Bana Unutmayı Anlat

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Küsünce hiç konuşmayan bir çocuktum. Üzülünce dilini yutan bir çocuk olduğum gibi.

Konuşunca da susmak nedir bilmeyen bir çocuktum ve bu, büyüyence de böyle devam etti. Sadece yıldızlara bakarak bile uzun uzun konuşabilirdim. Tunç'u kaybettikten sonra gökyüzüne sabitlediğim bakışlarım eşliğinde konuşmak daha manalı olmuştu. O andan sonra kelimelerimi yitirmiştim fakat gitgide çözülmesi beklenen bir düğüm gibi duruyordum. Haliyle zarif ellerin, ince tırnaklı parmakların o düğümü çözmesine ihtiyacım vardı. Bir şekilde çözülecektim, bu çözülme haliyle de gökyüzüne her baktığımda yıldızları arayacaktım çünkü benim ona konuşmaktan başka şansım yoktu.

Düşüncelerim üstüne ekleye ekleye başka bir boyut kazandı artık. Benim konuşmaktan başka bir şansımın olmadığına inandığım biri daha vardı. O birdenbire girmişti hayatıma. Orada kalmaya yemin etmiş gibi değildi ama orada kalması için elimden geleni ardıma koymayacağım biriydi. Sonra elimden geleni yapmanın hiçbir faydasını göremeyeceğim bir çıkmaza sürüklendik. Beni dinleyen, beni yalnızca derin derin bakarak bile anladığını belli eden adamı arkamda bıraktım. Onun için yanarak, inkâr etmenin zalim hissini boğazımda bir hançer gibi hissederek yaptım bunu.

Gittiğimde içimde ondan bir parça taşıyordum. Dilim zehirlenir, beni hiç konuşamayacağım noktaya bu zehir nedeniyle taşır zannediyordum. Sühan'ın varlığı o zehri içimden atmama sebep oldu. Bu defa onunla konuşmaya başladım. Yıldız taneciğini anımsatan benlerine dokunarak, kapkara gözlerinin içine yerleşen ışıltıları göğüs kafesime doldurarak devam ettim.

İnsan ayrılığın tadını aldığında, içini dökerek yaşamayı unutacağını düşünüyordu. Ben Fersah'la ayrı yollara savrulduğumuzda en çok bu düşünceyle yüzleşmenin ağırlığı altında ezildim. İçim kuruyacaktı muhtemelen. Öyle düşündüm. İçimi ona dökemeyeceksem, bu iç kurumaya mahkûm edilmiş demekti.

Fersah'ın gözleri gözlerime değdiği anda kurumuş otlar gibi boynu bükülen her ne varsa ayağa kalktı. Dirildiklerine tanık oldum ve buna tanık olmanın beni nasıl heyecanlandırdığını hissettim. Kalbimin hızı göğsümü parçalayacaktı sanki.

Ondan habersiz yürüttüğüm bir plan vardı. Elbette bir şeylerin farkındaydı fakat bunu aklının ucuna dahi getirmediğini yüzüne göz ucuyla baktığımda görebilirdim. Dışarıdan kimse anlamazdı. Aslında taştan bir duvarın arkasına gizlenmiş gibi duruyordu. Hiçbir duyguya elini yüzünü sürmesi imkânsızmış gibi. Ama öyle değildi. Artık öyle olamazdı. Bunun bilincinde olan sadece bendim. Masanın etrafındakiler hiçbir şey anlamayacaklardı. Fersah bana uyum sağlayacaktı.

Tabii kendi haline bırakılmış eski bir heykel gibi durmayı bırakırsa.

Parmaklarım parmaklarının arasındayken teninin buz gibi olduğunu hissettim. Masada belli ölçüde bir uğultu yükseldi. Fersah'ın gözleri ise gözlerimden ayrılmayı reddederek beni zorluyordu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin