Çatır çutur hikaye paylaştığım şu dönemde bu enerjiyi tam olarak nereden bulduğumu ben de bilmiyorum. Sadece yazmak, daha çok yazmak istiyorum ve bunları sizinle paylaşmayı seviyorum.
Kafes'in başlığını şimdi açmak planlarım arasında yoktu fakat canımın ciğeri Betül'ün doğum gününe sayılı günler kalmışken ona erken sürpriz yapmak istedim. Seni çoklardan çok seviyorum tatlı su balığım. Sen her şeyin hep en güzeline. 🌹Babamı vurdular.
Bunun anlamı şuydu; benim bedenimden kan sızdırmayan tek kurşunu göğsümün ortasına isabet ettirdiler. Ateşle kuvvetlendirilmiş kırbacı tenimde gezdirmeye kalkışan bu insanlar beni devasından bihaber olduğum derde düşürmek istediler. Babasızlığı tattırmanın ağzıma bir parça zehirli bal çalmakla aynı şey olmadığını biliyorlardı. Beni öyle bir zehirleyeceklerdi ki hiçbir uzvumu tekrar hareket ettiremeyecektim. Bakışlarımda bir mana varsa o kaybolacak, ellerim tutulmaya değerse mucizesini yitirecek, saçlarım gençliğime güvenip kapkara ışıldıyorlarsa her bir teline ak düşecekti.
Dilimde dönüp duran dua aynıydı. Damaklarımı, ağzımın içini ve aklımı esir alan duanın tek kelimesinin yeri bile değişmiyordu. Dünyanın bütün babasız kız çocukları beni affetsin. Babama sıkılan kurşun bana onların arasında bir yer açtırmasın.
Üzerindeki paltoyu omuzlarına atarak oturan annemin, Rabia Alabeyli'nin, yüzüne bakıp mutlak gücünden kendi payıma düşeni almayı denedim. İçinde ocağı hiç sönmeyen, suları bir soğuk bir sıcak akan evi andırıyordu. Gözlerine perdeler asmıştı. İçerisini evin içindekiler dışında kimse göremezdi. Annem, babam bir yaşam mücadelesi verirken de güçlüydü. Ocağı söndürmeye niyeti yoktu. Güzel gözleri bana değdiğinde devrilen saraylarımı baştan inşa etmeye meyilliydi. Elime dokunan eli, sıkıca kavrayıp kucağına çeken zarif parmakları sıcak sularından nasiplendirmeye hevesliydi. Rabia Alabeyli tanıyanların daha önceden tanımadıkları için hayıflanacakları, hiç tanımayanları düşününce ise gururla göğüslerinin kabaracağı bir kadındı.
Bana dudaklarını kımıldatma gereksinimi duymadan cümle kurdu. Harfleri yan yana getirdim ve konuşmakta epey marifetli olan gözlerinden kucağıma düşen cümleyi uygulamaya geçirmek için yerimden kalktım. Annemin tuttuğu sol elim hala sıcaktı. Yürürken o sıcaklığı yitirmeyi göze alamadığım için her iki elimi de paltomun geniş ceplerine soktum. Peşimden bir adam benimle birlikte yürüdü. Buna alışkın olduğum için adımlarım sekteye uğramadı. Lavaboya varır varmaz aynaya gözümün ucuyla bakmadan suyu açtım. Avuçlarımın içine dolan su ılık olsa da beni bir anlığına titretmişti. Yüzümde gram makyaj olmadığından mütevellit rahatlıkla suyu yüzüme çarptım.
Bir kere daha yüzüme o suyu tokat gibi çarpmak için eğildiğimde düşen omuzlarıma içerledim. Yüzümden damla damla süzülen sular kirpiklerimi ağırlaştırdı. İnatla ıslak yüzümün yansımasına diktim bakışlarımı. İki yandan omuzlarıma dökülen saçlarımdan birkaç tel gelip yüzüme yapışmıştı. Onları çekeleyerek yüzümü özgür bıraktım. "Sen kimsin?" diye mırıldandım gözlerime sırayla bakarken. Ellerimi lavabonun mermer tezgâhına yaslamıştım. Kendime rikkatle davranmayı bir kum tanesi kadar dahi düşünmüyordum. "Kimin kızısın sen? Unutmuş gibi bakmasana öyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...